ŞİFALI BİTKİLER

Çuha Çiçeği Yağı : Çeşitli alt türleri olan önemli bir bitkidir. Kuzey Amerika ve Avrupa'da yetişir. Bitkinin Türkçe ismi ile ilgili ayrıntılı açıklama için TIKLAYINIZ. Bitki ve kökü eskiden beri kullanılagelmiştir. Bununla beraber tohumundan elde edilen ve Gamma-Linolenik Asit (GLA) içeren yağının kullanımı yenidir. Çuha Çiçeği Yağı (Evening Primrose Oil), tohumlarının preslenmesi sonucu elde edilmiş tamamen doğal bir üründür. % 9.5 oranında Gamma -Linolenik Asit (GLA), % 72 oranında omega-6 (Linoleik Asit), % 8 oranında omega-9 (Oleik Asit), potasyum ve magnezyum içerir. GLA önemli yağ asitlerinden biridir. GLA sağlık için gereklidir çünkü vücuttaki bütün organları kontrol eden ve hormonlara benzer etki gösteren bileşiklerin (Prostoglandin-PGS) üretiminde kullanılır. Bu bileşikler özellikle kalp, dolaşım, deri ve savunma sisteminde etkilidir. Ek olarak, GLA hücre zarının (cell membrane) önemli bir bileşenidir.

ÇUHA ÇİÇEĞİ YAĞI'nın faydaları ve kullanım alanları:

Bayanların özel günlerindeki baş ve karın ağrılarının (PMS ağrıları ve mensturel kramplar) giderilmesine yardım eder.
Hanımlardaki adet düzensizliklerinin giderilmesinde faydalı olabilir.
Menopoz semptomlarını azaltıcı etkisi vardır.
Egzema ve sedef hastalarının ciltlerini sağlıklı bir görünüme kavuşturmaya yardımcı olabilir. (Günde:3x2 softgel)
Çinko (mineral) ile birlikte alındığında ergenlik sivilcelerini (Akne) iyileştirebilir.
Aşırı alkol ve sigara kullanımı sonucu oluşan toksik (zehirli) etkileri azaltır.(Anti-oksidant etki)
Yaşlılık etkilerinin geciktirilmesine faydalıdır. (Anti-aging etki)
Romatizma ve mafsal (eklem) iltihabı ağrılarının azaltılmasına yardımcı olabilir.
Kireçlenme sonucu meydana gelen bel, sırt, diz, omuz ve boyun ağrılarına karşı faydalı olabilir.
Yorgunluğu azaltmak ve çalışma isteğinizi artırmak için yararlıdır.
Güçsüz ve kırılgan tırnakları güçlendirir.

Kara Hindiba : Arslandişi, Radika, Gelingöbeği ve Keklikotu, adlarıyla da tanınır. Nisan ve Mayısta tüm tarla kıyılarında, çayırlarda ve çimenlerde çiçeklenir. Her yıl bu çiçek halısını büyük bir zevkle izleriz. Bu tür, sarı çiçekli, çok yıllık, süt taşıyan küçük bitkilerdir. Yapraklar rozet halinde tabanda toplanmış olup, kenarları derin loblu ve dişlidir. Rozet yaprakları bazı kentlerimizde ilkbaharda sebze olarak satılmaktadır. Bitki çok ıslak yerleri sevmez. Nisan-Mayıs döneminde köküyle birlikte sökülür ve topraktan arındırılır (yıkanmaz!). Gölge ve havadar bir yerde iyice kuruduktan sonra, ince kıyılır ve hava almayan kaplarda saklanır. Sadece yaprak, sap veya kökleri kullanılacak ise; yapraklar çiçeklenmeden önce, kökler ilkbaharda veya sonbaharda, çiçek sapları ise çiçeklenme sırasında toplanır. Bitkinin tümü şifalıdır. Vitaminler (A, B Kompeks, C ve D), triterpenler, carotin, flavon ve mineraller (demir, çinko ve bol miktarda potasyum), uçucu yağ, fructose, inulin ve cholin içerirler. İdrar söktürücü, safra salgılarını arttırıcı, karaciğeri güçlendirici, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarını destekleyici ve antiromatizmal etkileri vardır. Kökleri antiviral, iştah açıcı, safra kesesi ve karaciğer fonksiyonlarını destekleyici ve sindirime yardımcı özellikler taşırken, yapraklarının idrar arttırıcı ve böbrek fonksiyonlarını destekleyici, çiçeklerinin ise antioksidan ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkileri vardır.


Karahindiba, çiğ yenildiğinde veya kurutulup çay biçiminde kullanıldığında, kan temizleyici, sindirim kolaylaştırıcı, ter ve idrar söktürücü ve canlandırıcı etkilere sahiptir. Pankreas üzerine olumlu etkisi vardır ve böbreklerin çalışmasında aktif rol oynar. Karahindiba kanı inceltir ve kanın koyu olması halinde başarıyla kullanılabilir. Ergenlik sivilceleri ısırgan otunun ve karahindibanın kan temizleyici özelliklerini sayesinde iyileştirilebilirler. Karahindiba, öncelikle böbreklerin ve karaciğerin fonksiyonlarını destekleyici bir bitkidir. Potasyum kaybına yol açmayan bir idrar söktürücüdür. Katılgan dokuyu (bağdoku) olumlu etkileyerek, yeterli oranda kanın tüm hücrelere ulaşabilmesine yardımcı olur. Güçsüz ve bitkin kişilere güç kazandırır. Karahindiba, içerdiği mineral tuzların yanı sıra, metabolizma hastalıklarına karşı çok önemli maddeleri de içerir. Sarılık ve dalak hastalıklarında da karahindiba başarıyla kullanılabilir. Kan temizleyici etkisi sayesinde, romatizma ve gut hastalıklarında da yardımcı olabilir. Romatizma ve gut hastaları, ilkbahar ve sonbaharda 2-4 haftalık bir kür uygulayabilirler.

Kara Hindiba, safra kesesi ve karaciğer hastalıklarında oldukça yardımcıdır. Karaciğeri en olumlu etkileyebilen bitkilerden biridir. Günde taze olarak yenilen 5-6 çiçek sapı, kronik karaciğer iltihaplarında ve karaciğer yağlanmasında iyileşme sağlayabilir. Taze çiçek sapları karaciğer ve safrakesesinin çalışmalarını düzenler. Bu saplar şeker hastalığına da iyi gelebilir. Şeker hastalarıbu saplardan günde 10 tane kadar, bitki çiçekli olduğu sürece yiyebilirler. Saplar çiçekleri ile birlikte yıkandıktan sonra çiçekler koparılır ve saplar yavaş yavaş çiğnenerek yenir. Bunlar acımsı, gevrek ve suludur ve kıvırcık salatanın tadını andırırlar. Sık sık hastalanan ve kendilerini kötü hisseden kişiler, 14 günlük bir karahindiba çiçek sapı kürü uygulayabilirler. Bu kürün etkisi sizi şaşırtacaktır. Ama bu saplar daha başka hastalıklarda da yardımcı olurlar. Deri kaşıntılarını, egzamaları ve temriyeleri iyileştirebilirler. Mide sıvılarını düzene sokar ve mideyi atık maddelerden temizler. Eğer taze çiçek sapı kürü 4 hafta sürdürülecek olursa, beze şişkinlikleri de iyileşebilirler. Her yıl ilkbaharda, karahindiba çiçeklerinden, çok lezzetli sağlığa yararlı bir pekmez yapılabilir (Referans1: M.Treben). Bu değerli bitki eskiden beri çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen ne yazık ki, pek çok kişi tarafından tanınmaz ve zararlı bir ot olarak bilinir



Ekşi Yonca :  Ormanların tabanlarını, açık yesil yaprakları ve incecik beyaz çiçekleri ile bir halı gibi kaplar. Gözleri sevindiren bir görüntüdür bu. Eksi yonca kurutulmaz, yalnızca tazeyken kullanılır. Mide yanmasına, hafif karaciger ve sindirim bozukluklarına iyi gelir. Bu rahatsızlıklara karsı kullanıldıgında , soguk olarak , günde 2 bardak bitki çayı içilir . Sarılık , böbrek iltihabı , egzemalar ve bagırsak kurtlarında bu miktar çay sıcak içilir . Taze bitkinin özsuyu , baslangıç durumundaki mide kanseri , habis dahili ve harici çıbanlara önerilir . Taze özsu , meyve sıkacagı kullanılarak elde edilebilir . Her saat bası 3-5 damla , suyla veya bitki çayı ile inceltilerek içilir . Habis harici çıbanlara , bitki özsuyu dogrudan sürülür . Parkinson hastalıgında özsu , her saat basında 3-5 damla , civanperçemi çayına karıstırılarak alınır ve dıstan da belkemigine sürülür .






Isırgan Otu : Kökünden başlamak üzere, kökü, yaprakları, tohumları bile şifalı olan bir bitkidir. Eski çağlarda da büyük bir saygınlığa sahipti. Albrecht Dürer (1471 - 1528) bir tablosunda, elinde ısırganotu olan bir meleğin Tanrı katına uçusunu canlandırmıstı. İsviçreli botanik bilimci Künzle, bir yazısında, yakıcı özelliği sayesinde (Tüylerde bulunan histamin ve asetilkolin) korunmamış olsaydı, bitkinin kökünün çoktan kurumuş olacağını belirtmişti. Eğer kendini koruyamamış olsaydı, böcekler ve hayvanlar onu çoktan yiyip bitirmişlerdi! Büyük ısırgan otu (Urtica diocia L.), çok yıllık ve otsu bir bitkidir, boyu bazen 1 m'yi geçer, yapraklar koyu yesil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Küçük ısırgan otu (Urtica Urens L.), bir yıllık ve otsu bir bitkidir. Boyu 60 cm kadar olabilir. Yapraklar açık yeşil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Duvar kenarları ve harabeliklerde bol olarak görünür.Her iki türün de yaprakları 2-4 cm uzunlukta, oval veya kalp biçimindedir. Taze iken deri ile temas edince deride kızartı ve yanma yapar. Dızlağan ve dikenli ısırgan isimleriyle de bilinir. Türkiye' de her iki tür de yetişir. Etkinlik açısından her iki bitki türü de eşittir. Yapraklar, Nisan-Haziran döneminde saplarından sıyrılarak toplanır, gölge ve havadar bir ortamda kurutulduktan sonra ince kıyılır ve hava almayan kaplarda saklanır. Tohumlar, Temmuz-Ağustos döneminde toplanır ve gölgede kurutulur. Kökler ise ikbahar veya sonbaharda sökülür, yıkanarak temizlenir ve gölgede kurutulmaya bırakılır. İyice kuruduktan sonra ince kıyılır ve hava almayan kaplarda saklanır. Isırganotunun yaprakları; flavon, C vitamini, demir, mineral tuzlar, bitki asitleri, betasitosterin, sterylglucosid, ve lignan içerirler. Tohumlarında; müsilaj, proteinler, sabit yağ, carotinoid ve clorophyll bulunur. Köklerinde ise; tanen, sterolen, sterylglucosid ve lignan vardır. Yaprak, tohum ve kökün içerdiği etken maddeler arsında farklılıklar olduğuna göre, kullanım alanlarının farklı olması da doğaldır. Yani, ille de yaprağın tohumdan veya tohumun kökten daha etkili olduğunun düşünülmesi doğru değildir. Önemli olan onları etkili oldukları alanda gereğince ve doğru olarak kullanmayı bilmektir.

Isırgan otu yaprakları , idrar arttırıcı, ödem çözücü, kan temizleyici, demir eksikliğini giderici, kan yaptırıcı, iltihap giderici, kan dolaşımını ve organizmayı uyarıcı etkileriyle; romatizma ve gut, romatizmal eklem deformasyonu, böbrek ve idrar yolları iltihabı, baş ağrıları, prostat büyümesi, mide ve bağırsak ülseri, böbrek ve safrakesesi taşları, güçsüzlük, yogunluk ve bitkinlik halleri, kansızlık ve alyuvarlar eksikliği, tüm allerjik rahatsızlıklar (saman nezlesi dahil), egzema, ergenlik sivilceleri ve fistüller için kullanılmaktadır. Değerli etken maddeleri (Potasyum tuzları, organik asitler-formik asit, histamin, asetilkolin ve Vitamin C) alabilmek için, çay hazırlanırken, yapraklar yalnızca demlenir (kaynatılmaz). Isırganotu yaprak çayından, koruyucu olarak da günde bir bardak içilebilir. Belirli bir yaştan sonra bedendeki demir miktarı azalmaya başlar. Bu nedenle, yorgunluk ve bitkinlik halleri görülür, kişi yaşlandığını düşünmeye başlar ve verimliliği giderek azalır. İşte bu durumlarda, demir içerikli ısırgan otu ile çok olumlu sonuçlar alınabilir. Bir ısırgan otu küründen sonra, kişi kendini çok kısa bir süre içerisinde eskiye oranla çok daha rahat hisseder, enerji ve çalısma gücü geri gelir, dış görünüm olarak da belirgin bir düzelme başlar. Ödemlerde, ısırganotu bedendeki fazla sıvıyı emerek büyük yararlar sağlar. Kan yaptırıcı özelliği sayesinde, kansızlık solgunluklarında, alyuvarlar eksikliğinde ve anemi de yardımcı olabilir. Egzemalar genellikle dahili bir nedene dayandıklarından, onları içerden, kan temizleyici bitkilerle iyleştirmek gerekebilir. Isırganotu, en başta gelen kan temizleyici ve aynı zamanda kan yaptırıcı bir bitkidir. Böylece, pankreas üzerinde de çok olumlu etkileri olduğu için, ısırganotu çayı ile kandaki şeker düzeyi düşürülebilir. Isırganotu yaprak çayı dışkılama kolaylıkları sağladığından, bir ilkbahar kürü için özellikle önerilir. İkbaharda ve sonbaharda, onunla 4 haftalık bir çay kürü yapmak önemlidir. Sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce bir bardak ve gün boyunca 1-2 bardak çay yudumlanarak içilebilir. Herhangi bir alLerji rahatsızlığı çekenler (bahar nezlesi dahil) uzun bir süre ısırganotu çayı içebilirler. Bu tür çay kürlerinden sonra kişi kendini anlatılamayacak kadar iyi hissedebilir. Ayrıca bu çayın lezzeti hiç de kötü değildir. Ama duyarlı kişiler, ona biraz nane, kekik, papatya veya civanperçemi ekleyerek, lezzetini ve kokusunu değiştirebilirler. Isırganotu yaprak çayının 2-4 haftalık kürler biçiminde uygulanması özellikle tavsiye edilmektedir. Bu süre içinde 2-4 bardak yeni demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan ve tatlandırılmadan içilir.

Defne :  Her mevsim yeşil kalabilen, güzel kokulu, yapraklarının ve yağının kullanımı oldukça geniş olan bir ağaç türüdür. Defne ağacının anavatanı Akdeniz’ in doğusu olup oradan ılıman iklimli başka yörelere yayılmıştır. Defne iğne yapraklı olmamasına ragmen, her mevsim yeşil kalır ve bu özelliği nedeniyle de eskiden beri ölümsüzlüğün simgesi olarak kabul edilir. Defne meyvesi %30 oranında yağ içerir, bu yağlardan %1’ i esansiyel (terpenes, sesquiterpenes, alcohols, ketenos) yağlardır. Defne yaprağı ise %1-3 arasında esansiyel yağlar (1,8-cineole ve pinenes, terpenes, sesquiterpenes, methyl-eugenol ve daha küçük miktarlarda α- ve β-pinenes, phellandren, linalool, geraniol ve terpineol) içerir. Defne yaprağının tat ve aroması büyük ölçüde eugenol adlı esansiyel yağdan kaynaklanır. Defne yağı %95 yağ asitlerinden ve %5 esansiyel yağlardan oluşur. Bu yağ, en çok defne sabunu üretiminde kullanılmaktadır.

Faydaları ve Kullanım Alanları :
Saç ve genel vücut temizliğinde güvenle kullanılabilir.
Kuru, yağlı veya alerjik ciltlerde özellikle tavsiye edilir. Cildi nemlendirir, canlandırır ve güzelleştirir.
Sivilce, tahriş, egzema, mantar, sedef, pişik, isilik, alerji ve kaşıntı gibi cilt rahatsızlıklarında tavsiye edilir.
Kepek ve saç dökülmesini önler, saçı besler, yumuşaklık, parlaklık ve güç verir.
Vücut üzerinde dinlendirici etkisi vardır.


Sarımsak : 25-30 cm yükseklikte, yeşilimsi beyaz veya pembe çiçekli, otsu bir kültür bitkisidir. Nadir olarak tohum bağlar. Bu nedenle soğancıkları (diş) ile üretilir. Ülkemizde “Beyaz sarımsak” ve “Siyah sarımsak” olmak üzere 2 çeşit yetiştirilmektedir. Vatanının orta Asya stepleri olduğu sanılmaktadır. Beyaz veya pembemsi renkli, az adette soğancıkdan (diş) meydana gelir. Dişlerin hepsi bir arada bir kabuk tarafından sarılmışlardır. Çok kuvvetli ve keskin bir kokusu ve yakıcı bir lezzeti vardır.



Etki ve Kullanılış :  Eski çağlardan beri bilinen ve kullanılan bir drog’dur. Orta çağda özellikle salgın hastalıklar (kolera, veba gibi) ile mücadelede kullanılmıştır. Antiseptik, idrar artırıcı, safra salgılarını artırıcı, solucan düşürücü (özellikle askarit ve oksiyürlere karşı), iştah açıcı, tansiyon (kan basıncı) ve kolesterol düşürücü, kanı sulandırıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkilere sahiptir. Antiseptik (mikrop öldürücü) etki taşıdığı allicin’den ileri gelmektedir. Antiseptik ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi; tarihçi Herodot’a göre eski Mısırlılar tarafından da bilinmekteydi. Çünkü Mısırlılar piramitlerin yapımında çalıştırdıkları işçilere her öğün sarımsak, soğan ve turp yediriyorlardı. II. Dünya savaşı sırasında, yaralandıkları zaman yaralarının mikrop kapmasını önlemek için, ezerek yaranın üzerine konmak üzere Rus askerlerine sarımsak verilmiştir.


Yaban Mersini : 30-35 cm yükseklikte, kışın yapraklarını döken küçük bir bitkidir. Yabanmersini, yüzyıllardır yenilebilir, lezzetli bir yabani meyve olarak kullanılmaktadır. Meyvelerinin, 1862 yılında Kuzey Avrupa’da basılan bir kitaba göre ( The Useful Plants For Great Britain, C.P. Johnson) yabani, lezzetli bir yiyecek olarak kullanıldığını, reçel, şurup, tart ve pastasının yapıldığını biliyoruz. Yabanmersini meyvelerine karşı modern ilgi ise 2. Dünya Savaşından sonra meydana geldi. Çünkü yabanmersini’ nin gözlere iyi geldiği artık bir sır değildi. 2. Dünya savaşı sırasında İngiliz Hava Kuvvetleri pilotlarının doktorların önerisiyle bol miktarda yaban mersini reçeli yiyerek gece uçuşlarına çıktıklarını ve yorgun gözlerini dinlendirdiklerini kayıtlardan biliyoruz. Pilotlar, yabanmersini reçeli yedikten sonra gece uçuşlarına çıktıklarında gece görüşlerinde bir düzelme ve iyileşme hissettiklerini sık sık rapor ediyorlardı. 1960’ ların ortalarında yukarıdaki gözlem ve duyumlar, önce bir laboratuvarda daha sonraları da klinik çalışmalarda yabanmersini meyve ekstrelerinin gözler ve damar sistemi üzerine etkileri üzerine yapılan çalışmalara yol gösterdi. Yabanmersini meyve ekstreleri (özü) üzerine yapılan çalışmalarda bu meyvenin göz ve damar sistemi üzerine olan etkisinin bir bioflavonoid olan antosiyanidinler ( anthocyanosides) denilen, toksik (zehirli) olmayan, suda çözülebilir, biyolojik aktif ve antioksidan olan bir grup bileşikle ilişkili olduğunu gösteriyordu. Bu bileşikler antosiyan (anthocyans) türevleri olup, meyve ve çiçeklerdeki kırmızı, mavi ve mor renklerinden sorumlu pigmentlerdir (Renk maddeleridir).

Faydaları ve Kullanım Alanları :
 
Göz yorgunluğu, miyopluk, katarakt, karasu (Glokom: Göz tansiyonu), şeker hastalığından kaynaklanan görme bozuklukları (Diyabetik retinopati), gece körlüğü, gece görüşünü artırıcı, kamaşma, retinayı güçlendirici, kılcal damar çatlamalarını önleyici ve tavuk karası (retinitis pigmentosa) hastalığının ilerlemesini yavaşlatıcı
Kabızlık, bulantı, mide krampları, ülser önleyici
Kan şekerini düşürücü, iltihalanma, kolajenin (collagen) stabilize edilmesi
Pıhtılaşmanın azaltılması, damar sertliği oluşumunun engellenmesi ve antioksidan etki
Varis, basur (hemoroid) 'e karşı iyileştiri