ÇANAKKALE


ÇANAKKALE'NİN NÜFUSU:


Çanakkale'nin toplam nüfusu ,2009 Yılı itibarıyla 477.735 dir.Toplam nüfus büyüklüğüne göre iller sıralamasında 40.sırada yer almaktadır.Nüfus yoğunluğu 48.nüfus artış hızı binde 6.18 dir.

Canakkale , sahip oldugu tarihi , turistik ve kültürel zenginlikleri ile yerli ve yabancı turistlerin daima gözdesi olmus bir ilimizdir. Canakkale savaslarinin cereyan ettigi Gerlibolu Yarimadasi , tarihi milli park alanında bulunan Türk anıt ve Sehitlikleri ile yabanci Anit ve mezarliklari , özellikle 18 Mart ve 25 Nisan tarihleri arasinda yogun olarak yerli ve yabanci turist akinina ugramaktadır. Troya , Alexandra-Troias , Assos gibi nice eski uygarlik merkezlerinin besigi olan ilimiz, yerli ve yabancı ziyaretcilerin tarihin derinliklerine götürmektedir. Uygarlık tarihinin en eski sanatlarindan biri olan seramikcilik ve halıcılık , Canakale Folkronun otantikligini kaybetmeden en belirgin özelliklerini günümüze kadar tasımıslardır. Canakkale adının , burada yapılan canak cömlekten geldigi kabul edilmektedir. Eski adı Kale-i Sultaniye olan Canakkale'nin 17 yy. sonlarinda ipek yelken bezi ve canak-cömlek imalatiyla ün yaptıgı belirtilmektedir. Cevresi esaiz doga güzellikleri ve denizlerle cevrili olan ilimiz , saglık turizmine de cok sayıda kaplıca ile hizmet vermektedir. Egitim ve ögretim hizmetleri yönünden yüksek düzeyde olan ilimiz M.Akif Ersoy ve Nedime Hanım Halk Kütüphanesi ile , Güzel Sanatlar Galerisi , M.Akif Tiyatro Salonu , Arkeoloji müzesi , Namık Kemal Tiyatro Salonu ve 500. Yil Acık Hava Tiyatrosu ile Canakkale Halkinin kültürel gereksinimlerini büyül ölcüde karsılamaktadır. Her yil geleneksel hale gelen Troia Festivali ile Kültürlerarasi Troia senlikleri ilimizin tanitimina büyük katkı saglamaktadır.


İdari Durum ve Nüfus: Merkez ilce disinda ikisi ada olmak üzere 11 ilcesi , 34 belediyesi, 568 köyü bulunmaktadir. 1997 Nüfus Sayimina göre ilin toplam nüfusu 448.815 'tir. Yillik nufüs artis hizi binde 5.29, nüfus yogunlugu 46' dır. İlceleri; Ayvacik, Bayramic, Biga, Bozcaada, Can, Eceabat, Ezine, Gelibolu, Gökceada, Lapseki ve Yenice'dir...
Iklim: Canakkale İlinde, Akdeniz ve Karadeniz iklimlerinin gecis iklimi hüküm sürmektedir. Yagislar genellikle bahar ve kis aylarında olmaktadır.

Turizm sezonunda , iklim mutedil olup , deniz suyu sicakligi Temmuz ve Agustos aylarinda maksimum seviyeye cikmaktadir. Günlük hava sicakliklari ise sezonda maksimum 35 ve minumum 25 derece olup , gece uzun yillar ortalamasi olarak en düsük sicaklik 10 derece olmustur.

Yil boyunca , Canakkale İlinde hakim rüzgar kuzeyli rüzgar olup , güneyli rüzgar en etkilisidir.

Sosyal ve Kültürel Yapi: Canakkale ili egitim ve ögretim hizmetleri bakimindan oldukca iyi düzeydedir.İlk ve orta ögrenimde okullasma oranı ve basarı oranlari yüksektir. Okuryazarlik oranı % 85 civarindadir.
Yüksekögrenimde Canakkale Onsekiz Mart üniversitesi bünyesinde 9 adet fakülte , 2 adet yüksekokul, 11 meslekyüksekokul ile ilin sosyo-kültürel gelismesine katkida bulunmaktadir.

İl genelinde bir Özel Hastane, bir SSK Hastanesi olmak üzere 9 adet Hastane , 4 saglik merkezi , 55 saglik ocagı, 192 saglik evi ile sağlik hizmeti verilmektedir. İl haberlesme imkanlari yönünden iyi durumdadir.Tüm yerlesim birimleri telefon irtibatlidir. Tarih boyunca önemli kültürlere sahne olan ilde halkin sosyo-kültürel faaliyetlere ilgisi büyüktür

Tarihi ve Cografi Yapı: Canakkale Türkiye'nin kuzeybatisinda Avrupa ve Asya kitalarini birbirinden ayiran ve kendi adini tasiyan Bogaz'in iki yakasinda kurulmustur.Eski caglarda HELLESPONTOS ve DARDANEL olarak anilan Canakkale M.Ö. 3000 yilindan beri yerlesim alani niteligini korumustur.Ege ve Marmara Bölgesinde topraklari bulunan ilin yüzölcümü 9737 kilometrekare , kiyi uzunluklari 671 kilometredir. Konumu geregi Akdeniz ve Karadeniz iklimi arasinda gecis iklimi gösterir , dogu ve güneydogu yönünde Balıkesir, batıda Ege Denizi, kuzeybatida Edirne İli, kuzeyde Tekirdag İli ile Marmara Denizi tarafindan cevrelenmistir.

Ekonomik yapi: İlimizde tarimsal üretim yapilan arazinin toprak varligina orani % 5'dir. Hububat , aycicegi , zeytin , sebze , meyve üretimi ile hayvancilik. İlimizin en önemli gelir kaynaklarini teskil etmektedir. Zeytincilik , Ege bölgesinin devami niteligindedir. Bakla üretimi , ic bakla ihracatinda önemli rol oynamaktadir. Ayciceginde verim , Türkiye ortalamalarinin üzerindedir. Meyve üretimi , elma , seftali ve kiraza yönelmistir. Bölgemiz , sarap ve kanyak üretimine cok elverisli üzümlerin yetismesine uygun toprak ve iklim kosullarina sahiptir. Üretim miktari yilda 10.000 ton civarindadir.

Canakkale ve cevresi , iklim degismelerine bagli olarak önemli bir balik mecrasi olan Karadeniz'den Marmara ve Akdeniz'e , yumurtlama mevsimini müteakiben ters yönde cereyan eden balik göc yollarini kapsamaktadır. Bölgede balik üretimi takriben 5.925.907 kg/yıl'dır. Ayrıca önemli miktarda sazan, alabalik , yilan baliği ve biyiklidan olusan takriben 56 ton su baligi da üretilmektedir.

Kültür ve Turizm durumu:Canakkale ili tarihi eserleri , dogal güzellikleri ile önemli bir kültür truzim potansiyeline sahiptir.

Canakkale savaslarinin en kanli muharebelerinin cereyan ettigi , cok sayida sehitlik , anit ve mezarliklarin bulundugu Gelibolu Yarimadasi Tarihi Milli Parkı ,Troya , Assos gibi eski uygarlik merkezlerinin besigi olan ilimiz ic ve dis turizmde önemli bir yer almaktadir.

TARİHİ YERLERİ:
ALEXANDREİA-TROAS:Büyük İskender'in komutanlarindan Antigonos tarafindan Antigoneia adi ile M.Ö. 310 yilinda kurulmustur.
Kent M.Ö. 4. yüzyil sonlarina dogru Lysimakhos tarfindan cevre sehir halklarinin bu kente getirilmesi sonucu genisletildi ve bu tarihten sonra Alexandreia-Troas olarak anilmaya
baslandi.Antik kentte bulunan büyük yapi kalintilarindan tiyatro, saray, mabed, agora, hamam ve nekropol alanlari ile sehrin batisindaki liman ve sehri cevreleyen surlar bugün gezilebilmektedir.

Bir zelzele sonucu yikilan Alexandreia-Troas antik kentinde henüz arkeolojik kazi yapilmamistir. Antik Venedik sehrinin sütunlarinin yapildigi önemli bir merkezin kazilar sonucu aydinliga cikasi dilegimizdir. Bugün bile Antik Venedik kenti icin yapilan sütunlari tas ocagında görmek mümkün... Sizde görmek istemez misiniz?...

ASSOS:Canakkale İli'nde bulunan yüzlerce antik yerlesme merkezlerinden birisi ama su anda en önemlilerindendir. Assos (Behramkale)'un tarihi M.Ö. 2000 yillarina kadar dayanmaktadir. M.Ö. 1000 yillarinda Tespos (Midilli) adasindan gelenler tarafindan Aiol kolonisince kuruldugu bilinmektedir.

M.Ö. VI Yüzyilda Lidyalilarin ve Perslerin egemenligine giren Assos, M.Ö.V. Yüzyilda bircok Batı Anadolu kenti gibi Attik Delos (Deniz Birligi)'a üye olmustur. Büyük İskender'in Asya Seferi ile Makedonya hakimiyetine giren kent, İskender'in ölümünden sonra sirayla; Bergama Kralligi, Roma İmparatorlugu ve Bizans hakimiyetinde kalmis ve I. Murat döneminde Osmanli topraklari icerisinde yerini almistir.235 metre yüksekligindeki Andezit taslardan olusan tepe üzerinde kurulan Assos Antik Kenti; Cin seddi kadar özenle yapilmis, yer yer yüksekligi 20 metreye ulasan 8 kule il 12 degisik kapinin yer aldigi yaklasık 3200 metrelik surlarla cevrelenmistir. Athena Tapinagi, Gymnasium, Agora, Hamam ve Tiyatro'nun bulundugu sehir ile Antik Liman, Mendirek ve Antrepo benzeri yapilardan olusan Assos'da 1881-1883 yillari arasinda ilk bilimsel kazilar J.T. Clarke ve F. Bacon'dan olusan Amerikan heyeti tarafindan yapilmistir. Bu kazilarda cıkan eserlerin bir kismi Louvre ve Boston Müzelerine götürülmüs olup, yurdumuzda kalanlarinda bir kismi İstanbul Arkeoloji müzesinde sergilenmektedir.İlk kazidan itibaren uzun yillar kendi kaderine terk edilen Assos, 1980 yilinda Restoratör Prof. Dr. Ümit SERDAROGLU'nun gayretleri ile yeniden bilimsel kazi calısmalarina sahne olmustur. Bugün, kazilar Sayin SERDAROGLU'nun baskanligindaki bir kazi heyeti tarafindan ciddiyetle yürütülmektedir. Hikaye bu ya; Assos Kralı Hermias'in kiz kardesi Pythias'in güzelligi dillere destandir...

Pythias'i görenler O'nu bir daha akillarindan cikaramamaktidirlar... Ünlü düsünür Aristo, Hermias'ıin okul arkadasidir. Hermias, Aristo'yu Assos'a davet eder, bu davete icabet eden Aristo da, yemekte Pythias'i görür görmez asik olur ve yemekten icmekten kesilir, bunun üzerine Hermios, Assos'da bir okul actigi takdirde kiz

kardesini Aristo'ya verecegini vaadeder.Ve hikaye mutlu sonla biter, Aristo ile Pythias evlenir ve Felsefe Okulu kurulur. M.Ö. 348-345 yillari arasinda Aristo burada Erdem'e Övgü isimli eserini hazirlar.Bugün yöre de, gerek konaklama kapasitesinde ve gerekse ziyaretci kapasitesinde gözle görülür bir artıs olmaktadir.

ÇİMENLİK KALESİ: 1452 yilinda Fatih Sultan Mehmet tarafindan yaptirilmistir. Bogazin en dar yerinde olup, karsisinda bulunan Kilitbahir Kalesi ile Bogazi hakimiyet altinda tutmasindan dolayi büyük bir stratejik öneme haiz olan kalenin burclarinin 1551 yilinda Kanuni Sultan Süleyman tarafindan tamir ettirildigini

Evliya Calebi'nin Seyahatnamesinden ögreniyoruz. (Seyahatname İstanbul 1315 ve 303) Cimenlik Kalesi, dis surlar ve ic kale olmak üzere iki kisimdan olusur. Dis surlar, 5 m, kalinliginda, 100x15x m. ebadinda olup, dikdörtgen seklindedir. Kapidan giriste, 15.5 metre yüksekliginde, yumak biciminde bir kulesi, bunun yaninda 5x12 m. boyutlarinda bir camisi vardir. Avluda ayni tarihlerde bir hamam yapilmistir. İc kalesi 29x44 m. boyutlaryla ve 22 m. yüksekligiyle kitlevi görünümdedir. İc kalenin duvarlarinin kalinligi 7 m. civarin- dadır. Tas bir merdivenle kaleye girilir. Kale dört katlidir. İkinci katta, 5 m. capinda kubbeli 10 oda vardir. Kale disinda 25 cm. capli uzun menzilli iki adet sahra topu vardir. Tarihinde daima büyük denizciler yetistirmis Türk Milleti'nin mümtaz denizcilerinden birisi olan Piri Reis'in ünlü kitabi Kitabi-i Bahriye'sini yazdigi bu kale bir zamanlar Kale-i Sultaniye olarak anilmistir.Bugün halka acik müze olarak kullanilmaktadir.

KİLİTBAHİR KALESİ: Deniz kilidi anlamina gelen Kilitbahir Kalesi, bogazlarin kontrolü ve İstanbul'un emniyeti icin Fatih Sultan Mehmet Tarafindan 1452 yilinda yaptirilmistir.Daha sonralari ihtiyaca göre genisletilmis, kule ve tabyalarla takviye edilmistir. 1551 yilinda Kanuni Sultan Süleyman tarafindan da onarilan kalenin ortasinda yonca yapragi
seklide bir ic kale ve yedi katli kulesi vardir. İc kalenin etrafinda cevre surlari, sonradan ilave edilen Sarikule, Mecidiye ve Namazgah tabyalari yer almaktadir. Kilitbahir kalesinin cevresi bir taraftan deniz, diger taraftan genis ve derin hendeklerle korunmaktadir. Kale, ilk olarak 18 Mart 1915 Deniz Zaferi'nin 68. yildönümünde isiklandirilmis olup, o tarihten itibaren sürekli olarak isiklandirilmaktadir.

DESTANSI SAVAŞLARIN EFSANE ŞEHRİ
Truva ve Çanakkale savaşlarına sahne olan Çanakkale, tanrıların dağı İda, ünlü filozof Aristo'ya ev sahipliği yapan Assos, Akdeniz ikliminin yaşandığı Gökçeada ve Bozcaada ile tarih, doğa ve mitolojiyi keşfe çıkanlar için iyi bir seçenek oluşturuyor. Yerleşim tarihi Milattan Önce 3 binli yıllara dayanan Anadolu ile Avrupa, Akdeniz ile Karadeniz arasında köprü vazifesi gören Çanakkale, Truva ve Gelibolu'da en kanlı savaşlara sahne olmuş bir kent olarak günümüzde barış ve kardeşlikle anılıyor.
EFSANELER KENTİ TRUVA
Çanakkale'nin Tevfikiye Köyü yakınında 9 kültür katmanını barındıran Truva Antik Kenti, 10 yıl süren dillere destan bir savaşla efsaneleşti. ''Troy'' ismiyle vizyona giren filmin ardından Truva'yı ziyaret eden yerli ve yabancı turist sayısında büyük artış yaşanıyor. Truva Antik Kenti'ne gelenler, dünyada eşi olmayan bir tarih yolculuğuna çıkarak, Truva Atı'nı, 9 kat kent üstüne kent kurulan yerleri, büyük savaşların yaşandığı meydanları, yangınların kentleri yerle bir ettiği mekanları ziyaret edebiliyor. Truva'da kazılarla ortaya çıkarılmış basamaklarla inilen adak kuyusu, Athena Mabet yeri, II. Truva'nın meşhur rampalı kapısı, dini alan, kurban kesme yeri, Hellenistik devirden kalma sunak yeri, Roma hamam kalıntısı, taş köprü, sunak yeri, at nalı biçimli tiyatro, mermer kitabeler, sütunlar ve mimari parçalar dikkat çekiyor.
EŞSİZ DOĞASIYLA İDA DAĞI
Mitolojide Olimpos'ta yaşadıklarına inanılan tanrıların, Anadolu'da yer alan eşsiz güzellikteki mekanı İda Dağı (Kazdağı), doğayla baş başa kalmak isteyenler için bulunmaz bir imkan sağlıyor. Paris'in Afrodit'e ''altın elma''yı vermesiyle ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yer olarak da bilinen İda Dağı, doğal kaynak suları, çeşitli ağaç türleri, bol oksijenli havası ve piknik yerleriyle kentin en güzel mesire yerlerinden biri konumunda bulunuyor.
ARİSTO'NUN ŞEHRİ: ASSOS
Çanakkale'deki en eski ve önemli yerleşim merkezlerinden biri olan Assos, Behramkale'de yalnızca tarihi kalıntılarıyla değil, eşsiz doğasıyla da ziyaretçileri büyülüyor. Kuzey Ege'ye bakan yerleşim alanları, zeytin ağaçları, balıkçı tekneleri, küçük pansiyonlarıyla küçük bir köy görünümünde olan Assos, kendine özgü mimari yapısı ve balık lokantalarıyla keyifli anlar vadediyor.
İnsanı büyüleyen bu tarihi mekan, ünlü filozof Aristo'nun, akademik çalışmalarına da ev sahipliği yaptığı yer olarak biliniyor.
''ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI''
''Çanakkale içinde aynalı çarşı/Ana ben gidiyorum düşmana karşı'' dizeleriyle başlayan şiir, büyük bir savaşı özetleyen türkü oldu dillerde. Şehir merkezinde ziyaretçilerin uğrak yeri olan Aynalı Çarşı, eskiyle yeninin uyumunu gözler önüne seriyor. Kordon boyunda yaz mevsiminde araç trafiğine kapatılan yolda kurulan çay bahçeleri, yerli ve yabancı turistlerin gözde mekanları arasında yer alıyor. Çanakkale'ye adını veren seramikler, çömlekler, testi ve sürahiler kent merkezindeki turistik dükkanlarda satılıyor. Ziyaretçilerin ilgisini en çok minyatür Truva Atı çekiyor.
GELİBOLU YARIMADASI
Birinci Dünya Savaşı'nda oynadığı kritik rolle bugünkü dünya haritasının şekillenmesinde rol oynayan Gelibolu, Tarihi Milli Parkı ile çok sayıda ziyaretçiye kapılarını açıyor. 1994 yılındaki büyük orman yangınında zarar gören 4 bin hektar ormanlık alan yerine dikilen fidan ve çiçekler, bölgeyi adeta bir çiçek bahçesine dönüştürmüş durumda bulunuyor. Gelibolu Yarımadası, Çanakkale Savaşları'nda hayatını kaybeden 500 bin gencin anısına dikilen anıtlar, şehitlik ve mezarlıklarla bir savaşı gözler önüne seriyor. Yarımadadaki savaş kalıntılarını görenler, savaşın acısını ve dehşetini hissederek, duygu dolu anlar geçiriyorlar.
GÖKÇEADA VE BOZCAADA-
Akdeniz iklimine sahip Çanakkale'nin iki ilçesi, Gökçeada ve Bozcaada, farklı medeniyetlere kucak açıyor. Eceabat İlçesi'ndeki Kabatepe Limanı'na feribotla yaklaşık 1.5 saat uzaklıktaki Gökçeada, eski Rum köylerindeki kiliseleriyle farklı dinleri bünyesinde birleştiriyor. Çamur banyosu, farklı türlerdeki deniz kuşları, rüzgar sörfüne imkan sağlayan deniziyle yörenin en ilgi çeken yerleri arasında bulunan Kefaloz plajı, deniz turizmine hizmet ediyor. Gökçeada'yı ziyaret edenler, Tepeköy'de yorgunluk atabiliyor ya da dibek kahvesiyle tanınan ''Madamın Kahvesi''nden içmek için Zeytinli Köyü'ne uğrayabiliyorlar.
Altın renkli kumları, üzüm bağları ve tadına doyulmaz şaraplarıyla tanınan Bozcaada ise lezzetine doyulmaz balıklarıyla ziyaretçileri bekliyor.

MÜZELER


Bünyesinde Çanakkale Savaşlarının yaşandığı Gelibolu Yarımadası ile çok sayıda antik kenti barındıran Çanakkale, müzeleriyle ön plana çıkıyor.
Çanakkale Arkeoloji Müzesinde Troia, Assos, Apollon, Smintheion, Tenedos, Alexandreia, Troas Ören yerleri ile Dardanos Tümülüsü kazılarından ele geçen arkeolojik eserler teşhir ediliyor.
Bunlar arasında mermer heykeller, mezar stelleri, mimari parçalar, bronz ve pişmiş toprak, çanak-çömlekler, kandiller, heykelcikler, taş ve kemik aletler, cam süs eşyaları, koku kapları ve altın takılar yer alıyor. Ayrıca müzedeki önemli sayılan eserler arasında, boyalı lahitlerden ''Polyksena Lahiti'' ile Pers dönemine ait lahit sergileniyor.
Müze bünyesinde, 11 bin 905 arkeolojik, 20 bin 747 sikke ve 3 bin 42 etnografik eser bulunuyor.

-DENİZ MÜZESİ-
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Çanakkale Boğaz Komutanlığı'na bağlı Deniz Müzesi, Anıtkabir Müzesi gibi birinci sınıf askeri müze statüsüne sahip ve halka açık. İl merkezinde, 1982 yılında kurulan müzenin bahçesinde geniş bir park, Çimenlik Kalesi, Nusret Mayın Gemisi'nin maketi, resim ve fotoğraf galerisi ile kütüphane bulunuyor.
Çimenlik Kalesi'nde yer alan müzenin açık ve kapalı mekanlarında Çanakkale Savaşları'nda kullanılan pek çok silah ve askeri obje sergileniyor.
Müzede sergilenen eserler arasında 1982 yılında yapılan Nusret Mayın Gemisi'nin maketi öne çıkıyor. Maket, Çanakkale Deniz Savaşları'na katılan Nusret Mayın Gemisi'nin birebir kopyası. Maket gemi, 42 metre boyunda, 7.5 metre genişliğinde ve Çimenlik Kalesi'nin sahil şeridinde bulunuyor.
Arka tarafında bulunan raylar üzerinde 18 Mart 1915'te kullanılan mayınlar bulunmakta. Geminin iç kısmında ise Çanakkale Zaferi ile ilgili eski gazete kupürleri, Nusret Mayın Gemisi'ne ait seyir cihazları, Mayın Grup Komutanı Binbaşı Nazmi Akpınar'a ayrılmış şeref köşesi ve Gemi Komutanı Yüzbaşı Hakkı'nın üniforması yer alıyor. Alt güvertede ise 1914-1915 Çanakkale Deniz Savaşları kronolojik olarak anlatılıyor. Nusret Mayın Gemisi'nin savaştaki rolü, beş dakika süreli dijital animasyon gösterisiyle sunuluyor.

Deniz Müzesinin bölümlerinden biri olan resim ve fotoğraf galerisinin birinci katında, Çanakkale Savaşları'na ait objeler, resim ve panolar sergileniyor. Galerinin ikinci katında 4. dönem asker ressamlarından Mehmet Ali Laga'ya ait 97 kara kalem ve sulu boya tablo yer alıyor.

Müze bahçesinde ise çeşitli top, tüfek, namlı, taşıma arabaları, torpido ve mayınlar teşhir ediliyor.

-KABATEPE MÜZESİ-

Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı içinde, Kilye Bilgilendirme Merkezinin yaklaşık 10 kilometre ilerisinde Kabatepe Limanı yolunda bulunan Kabatepe Müzesinde, Çanakkale Savaşları'ndan harp sahalarında bulunan silah ve mermi gibi çeşitli savaş malzemeleri, üniformalar ve savaş fotoğrafları sergileniyor.

712 eserin bulunduğu müze, her yıl yaklaşık 70-80 bin yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyor.

ÜZÜM, ŞARAP VE TARİHİYLE BOZCAADA...

Her sene imkan buldukça görmediğim yere gitme ve orasını görüp keşfetmek üzere tatil planları yaparım. Geçen tatilde de arkadaşımla nereye gidelim diye düşünürken birden aklımıza Bozcaada geldi. Aslında önceleri tereddütlerimiz vardı. "Acaba gitmesek mi?", "Gittiğimize değecek bir yer mi?", "Ya sıkılırsak?" gibi düşünceler almıştı. Fakat Bozcaada'ya ulaştığımızda bu tereddütlerimizin ne kadar yersiz ve gereksiz olduğunu anladık. Sonra da bu zamana kadar buraya neden gelmedik diye söylendik durduk.

Huzurlu, güvenli ve ekonomik bir yer...

Koylarda serinlemek, plajlarda oturup güneşlenmek, karadan özel araçla, bisikletle ya da yürüyerek doğanın tadını çıkarmak, bir tekne kiralayıp dilediğiniz yere demir atmak, oltayla balık tutmak, dalmak... Bunlar, Ege'nin ortasında tertemiz bir denizde gün boyu yüzmenin yanısıra, yapabileceklerinizden sadece birkaçı... Eğer sizde bunları yaşamak istiyorsanız rotanızı Bozcaada'ya çevirin...

Farklı lezzetler

Bozcaada'da dalmaya uygun, görüş mesafesi fazla, doğa manzarası güzel bölgeler var. Bunlardan en keyiflisi balıkçılarla birlikte dalıp bu temiz sularda yaşayan deniz kestanelerinin üzerinde küçük taşlar bulunanlarını çıkarmak ve içindeki havyarı hemen oracıkta yemek. Bu ağızda eriyip giden havyarın besleyici değeri oldukça yüksek. Birbaşka besin ise; fuska. Yumurta sarısı rengindeki fuskalar, taşlık bölgelerde bulunuyor ve guatr hastaları için iyot tedavisinde kullanılıyor.

Üzüm ve şarabın en tatlı mekanı

Temmuz ayı ortalarında tatlı bir esinti başlıyor Bozcaada'da. İnsanı bunaltmayan, yakmayan rüzgar, sabah 10:00'da başlayıp 17:00 'ye kadar sürüyor. Ada genelde kurak. Ama Dünyaca ünlü üzümler bu nemli rüzgarla beslenip lezzetini buluyor. Bozcaada'da bağcılık, adının tarihi kadar eski. Evliya Çelebi ünlü seyehatnamesinde Bozcaada'dan söz ederken; Dünyanın en güzel çavuş üzümlerinin yetiştiği yer olarak tanımlıyor.

Venedik, Ceneviz ve Bizanslılar döneminde kullanılan kale; "Bozcaada Kalesi"

Adanın kuzey burnu üstünde kurulmuş olan kalenin, kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Venedik, Ceneviz ve Bizanslılar döneminde kullanılan kale, Çanakkale Boğazı'nın önemi nedeniyle Fatih Sultan Mehmet tarafından onarıldığını öğrendik. Surlarla çevrili bölümlerde su sarnıcı, cephanelik, revir, karargah, kuyu, çeşme, camii, atölye ve kışla binası bulunuyor. Kale, görkemli görünüşüyle dışardan olduğu kadar içerden de etkileyici bir yer.

Bozcaada görmeniz gereken bir yer olduğunu vurgularım. Herkese iyi dinlenceler

SAROZ KÖRFEZİ’NDE GÜN BATIMI,

ASSOS'DA MUTEŞEM TAŞLI PLAJ VE BERRAK DENİZ...

Deniz, güneş, hava, doğal yaşam... Tek kelime ile görülmeye değer. Fiyatlar çok hesaplı. Eceabat'taki Aqua Otel'de kaldık. Misafirperverlik mükemmeldi. Tatilini buralarda gezerek geçireceklere Eceabat'ta kalmalarını tavsiye edeceğim. (tam ortada olduğu için) Ailem ve ben tatilimizi bir tatil köyünde veya çok lüx bir otelde geçirmekten yana değiliz. O yüzden bu sene aracımızla Eceabat'a geldik ve orada her gün bir yerleri gezdik. (Gelibolu –Saroz – Çanakkale – Assos – Kilitbahir – Gökçeada - Bozcaada) Unutamadıklarımız ; Eceabat’ın hemen arka kıyısı olan Saroz Körfezi’nde gün batımı, orman kampı, denizin akvaryum gibi olması... Gittiğimiz her yerde, Ağustos ayı olmasına rahmen terlemiyor olmamız; rahat bir tatil geçirmemizi sağladı.

Bozcaada Ayazma plajı, uçsuz bucaksız berrak deniz süperdi. Yumuşak Bozcaada üzümlerinden yapılan şarapların lezzeti harikaydı. Gökçeada'da türk kahvesi keyfi ve kremitte helva, Assos'da muteşem taşlı plaj ve berrak deniz, Kilitbahir kalesi ve tarihi atmosfer, Sebdülbahir gezisi, Çanakkale şehitliğinin görkemli ve tüyleri diken diken eden atmosferi, Çanakkale'de Boğaz manzaralı balık ziyafetleri ve sonrasında peynir helvası... Kelimelere sığmayacak derecede keyfli ve güzeldi.

GERÇEKTEN ANLAMAK İÇİN; GÖRMEK, HİSSETMEK GEREK...

Çanakkale Zaferi'ni yaşatan cephedeki Mehmetçik'e en büyük yardımı, cephe gerisinde onlara yardım, erzak ve ihtiyaçlarını ulaştırmak için çalışan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar vermişlerdi. Bir avuç bulgurla koskoca bir kış geçiren analar vardı. Bende onlardan birinin torunuyum. Sizlere bu yıl gezdiğim muhteşem bir yer olan Çanakkale abidelerini anlatacağım...
Yıllarca onun savaş anılarını kucağına oturarak dinlerdim. Onun sayesinde her 18 Mart’ta düzenlenen yarışmalarda O'nun ağzından dinlediğim savaş anılarını yazarak ödüller ve iyi notlar alırdım.

Babaannem yıllardır oraları gezmenin özlemini yaşıyordu ama bacağı sakat olduğundan yürüyemiyordu. Ben ne yapıp edip babaannemi oraya götürmeyi kafama koymuştum ve bu isteğimi kendisine söyledim o da kabul etti ve yola çıktık. Gelibolu'dan Eceabat istikametine doğru yol alıyorduk. Yaşlı gözlerinde inanılmaz bir heyecan vardı ve O'nun heyecanı beni de heyecanlandırıyordu.
İlk durağımız Kabatepe müzesi oldu. Onun koluna girerek O'na müzeyi gezdirdim. Mehmetçiklerimizin annelerine yazdıkları mektupları ona tek tek okudum her satırında gözyaşları yanaklarından damlıyordu. Atamızın kanlı elbiselerini görünce bir an sendeledi. (Çünkü kendisi atamızı bizzat görmüş ve O'na börek yapmış.) Daha sonra savaşta tümü şehit olan 57. alay şehitliğine doğru yola çıktık.

"Şehit olmuş gençlerin yaşını görünce tüylerim ürperdi"

Aman Allahım! O ne manzaraydı. Mezarların arasında gezerken üzerlerinde yaşları yazılı askerleri görünce iliklerime kadar ürperdim. Yurdun dört bir tarafından 18-19 yaşlarında gencecik delikanlılar... Sonra yakın zamanda bulunan bir Türk askeri ve İngiliz askerinin birbirine sarılmış halde bulunan mezarlığı gerçekten savaşın ne kadar çetin geçtiğinin bir kanıtıydı. Tüyler ürperten savaşın geride bıraktıkları gerçekten çok ürkütücüydü. Büyük abideye doğru yola çıktık ve büyük abidenin altında bulunan müzeyi ziyaret ettik. Bu müzedekiler gerçekten inanılmazdı. Bir ağaç kavuğunda yüzlerce mermi birbiri üzerine saplanıp kalmıştı. Bir askerimizin kafatasına isabet eden bir kurşun ve daha bir sürü savaş hatırasını görmek insanın yüreğini dağlıyordu.

Bombasırt mevkiine geldik. Burada Atamızın saatinden vurulduğu yer ve Mehmetçiklerimizin siperleri vardı. Kilometrelerce uzunlukta bir uçurum ve hatırladığım bir yazı hemen aklıma geldi: ’’Askerlerimizin mermisi kalmayınca süngü ile savaşa devam etmeye başlamışlar ve bu uçurumdan bir asker diğerinin üzerine düşercesine ölüme atlıyormuş’’. O manzarayı gözümde canlandırmaya başladım.

"Dur Yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir.’’

Her attığınız adımda toprak altında bir şehit olduğunu düşünmek insanı çok üzüyor. Savaşın bir diğer kahramanı olan Seyyid Çavuşun anısına yapılan heykelin önünde durduk. O ne güçtür ki 250 kiloluk bir mermiyi tek başına kaldırıp savaşın kaderini değiştiriyor. Gerçekten insanın aklı mantığı almıyor ama biz de zor durumda kalsak eminim vatanımız için elimizden geleni yaparız. Arıburnu, Seddilbahir, Kemalyeri gibi savaşın yaşandığı diğer yerleri de gezerek gözlerimizde yaş ,dilimizde fatiha ve içimizdeki vatan sevgisiyle birlikte evimize döndük.

Bunlar benim sadece hatırladığım birkaç ayrıntı, umarım hepiniz Çanakkale Şehitliği'ne giderek tek tek gezersiniz. Gerçekten hislerimi bu yazı kadar sade bir şekilde anlatamadığımı göreceksiniz. Gezip gördüğüm ve ders aldığıma inandığım en güzel gezilerden biriydi. Satırlarıma Necmettin Halil Onan ‘ın yazdığı dizelerle son vermek istiyorum. ‘’Dur Yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir.’’

GÜZEL YARIMADA'NIN TARİHİ MEKANLARI, DUMLUPINAR HİKAYESİ...

Geçen yıl arkadaşımın yanına, Çanakkale’nin güzel ilçesi Gelibolu’ya yaptığım gezimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Marmara’nın kıyısında bulunan bu güzel ilçe, tarihi ve doğal güzellikleriyle beni çok etkiledi. İlçeye vardığımız ilk gün arkadaşımla çarşıyı gezdik, biraz alışveriş yaptık. Gelibolu’nun meşhur peynir helvasından yedik. (Peynir ve şekerden yapılan çok lezzetli peynir helvasından mutlaka yemelisiniz) Daha sonra sahil turu atmak için limana indik. Limanda sadece “kale burcu” kalan kalenin içindeki müzeyi ziyaret ettik. Kalenin girişinde, içinde bir sürü para olan dilek havuzu vardı. Biz de dilek dilemeden olmaz dedik.

Daha sonra meşhur roma dondurmasından alarak ‘fener mevkii’ denen sahil yoluna arkadaşımla sohbet ederek ilerledik. Manzara o kadar güzeldi ki, sahildeki kayalara vuran dalgalar üzerimize kadar geliyordu. Kayaların üzerinde balık tutan insanlar vardı, martılarda onların etrafında süzülüp duruyorlardı.

Fener mevkiinin hemen altında “çilehane” denen bir oyuğun yanına geldik. Yazıcızade Mehmet Efendi ünlü Muhammediye isimli eserini yedi yıl burada inzivaya çekilerek yazmış. Şu anda ise bu oyukta; bir seccade ve abdest almak için ibrik bulunuyor. Daha sonra arkadaşımın okul günlerimizde anlattığı “Bayraklı Baba”nın bulunduğu yere geldik. Yukarıdan sadece ağaçlar ve ağaçların arasından süzülen bir sürü bayrak dikkat çekiyordu. O ne muhteşem manzara! Binlerce küçük - büyük bir sürü ‘canım ülkemin bayrağı’ mezarın etrafını sarmış durumda! Ev sahibi olmak isteyenler, evlenmek isteyenler, okulunu bitirmek isteyenler ya da akla gelebilecek her şey için dilek yeri “Bayraklı Baba türbesiymiş”. Yöre halkı, dileği için Bayraklı Baba'ya sık sık geliyormuş. Hatta Gelibolu dışındakiler, tanıdıkları vasıtasıyla bayrak yollayarak dileklerini dilerlermiş. Bayraklı Baba olayı, Beyazıt zamanında Emir Süleyman’ın bayraktarı olan Karacabey'in, düşman kuşatması sırasında sancağın düşmana geçmemesi için, kılıcıyla sancağı lime lime parçalayarak yutması ve daha sonra Osmanlıların muharebeyi kazanmasının ardından bu olayı komutanına ve arkadaşlarına anlatmasıyla başlar. Fakat arkadaşları koskocaman sancağın yutulamayacağını ima ederler, Karacabey de belindeki palasıyla kendi karnını yarar, yuttuğu sancak lime lime etrafa saçılır ve ölürken "Vatan sağ olsun, benim mezarımdan hiç bir zaman Türk Bayrağı’nı eksik etmeyin, sonsuza dek mezarımda dalgalansın." der. Kendisine o gün bu gündür, Bayraklı Baba denir. Bu olayı dinleyince insanın gözlerinden yaşlar geliyor.


Biz de duamızı ettikten sonra fener mevkiinin en yüksek noktasına “Namazgâh” denilen eserin yanına geldik. Gördüğüm en ilginç eserlerden biriydi. Namazgâh, 1407 yılında İskender Bey tarafından, sefere çıkan deniz tüfekçi erleri için yaptırılmış. Azaplar'ın, sefere çıkacakları zaman burada toplu halde namaz kıldıkları varsayılmaktaymış. Buradan boğazı seyretmek gerçekten harikaydı. Ayrıca Sadrazam Kalafat Mehmet Paşa’nın mezarını da ziyaret ettik. Yolun devamında Hallac-ı Mansur türbesi ve 1854 yılında Kırım Savası’nda ölen Fransız askerleri için yapılmış olan Fransız mezarlığını da ziyaret ettik. Fransız mezarlığının hemen altında ilk Osmanlı donanmasını meydana getirmiş olan Saruca Paşa türbesini de gezdik.

Daha sonra aşağıya inip söğüt gölgelerinin altındaki çay bahçesinde çay molası verdik. Molamızın bitiminde denizin hemen kenarında batmakta olan bir denizaltı yani Dumlupınar’ı sembolize eden parkın yanına geldik. Dumlupınar denizaltısı, 3 Nisan 1953 yılında Nato tatbikatından dönerken, Çanakkale Boğazı'nda Nara ile Bigalı arasında kalan bölgede, gece saat 02:00 sıralarında, İsveç bandıralı Nabolant isimli şileple çarpışmış. Kazanın ardından mürettebattan 5 kişi, bölgede bulunan gümrük botuyla kurtarılmış. Yara alan denizaltı kısa sürede sulara gömülmüş. Dumlupınar denizaltısının çarpıştığı haberinin alınmasının ardından bölgeye intikal eden yetkililer, sabaha karşı 06:40 sıralarında denizaltının su sathına doğru olan kısmında bir telefon şamandırası görmüşler. Denizaltının kumandanı Albay Zeki Adanır, bu telefon aracılığıyla mürettebatıyla bağlantı kurmayı başarmış. Denizaltının kıç torpido dairesinde bulunan Selami Çavuş, bulunduğu yerde kendisiyle birlikte 22 kişinin hayatta olduğunu belirterek oksijenin gittikçe azaldığını söylemiş. Çavuş, oksijenin azaldığı dakikalarda içeride bulunan diğer Mehmetçiklerin dua ve ezan okuduklarını ifade etmiş. Saat 13:30'u gösterdiği sırada, denizaltıda bulunanlarla son kez telefon irtibatı sağlayan yetkililer, Selami Çavuş'un “Ailelerimize selam söylüyoruz vatan sağ olsun" sözlerinden sonra denizaltıyla bir daha irtibat kuramamış.

Hava kararmaya başlamıştı bile. Bir güne sığdırdığım ama kalbimde daha büyük bir yer eden bu ilçeyi kolay kolay unutamam doğrusu. Aklımda, Dumlupınar ve o kazada şehit olan 81 denizci için yazılmış bir dörtlük vardı : "Kırmızıya gönüllü maviye aşıktılar, dalıp suyun dibine, gökyüzüne çıktılar".

Çanakkale’de değerleri tanıma seferberliği

Ferai TINÇ - HÜRRİYET - 29.08.2008

HIZLI dönüşüm programlarının, ormanlara odun, boğazlara su yolu, sahillere altın yumurtlayan tavuk, dağlara paraya tedavül edilmesi gereken maden yatakları kavrayışıyla yaklaştığı bu günlerde, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi "Çanakkale İli Değerleri"ni ortaya çıkartmak için örnek bir projeyi hayata geçiriyor.

Üniversite Rektörü Prof. Dr. Ali Akdemir ile Çanakkale Valisi Orhan Kırlı’nın omuz omuza vererek gerçekleştirdikleri, Çanakkale Sanayi ve İş Adamları Derneği, Ticaret ve Sanayi Odası’nın desteklediği, belediyelerin de katıldığı bu mini seferberlik çerçevesinde Ege’nin en güzel en değerli toprakları arasında bulunan Bozcaada, Gökçeada, Eceabat, Gelibolu, Lapseki, Biga, Çan, Yenice, Bayramiç, Ezine, Ayvacık, Küçükkuyu, İntepe’de 25-31 Ağustos tarihleri arasında sempozyumlar düzenleniyor.

Ben Çanakkale ve Bozcaada’daki sempozyumlara katıldım ve bugüne kadar hiç bilmediğim öyle şeyler duydum ki, çok nadide mücevherlerin bulunduğu bir sandığı emanet almış gibi hissettim.

BİRÇOK kez, kum çekildiğine tanık olduğum kumsalların yerbilimsel açıdan dünya çapında çok özel ve sadece Bozcaada’ya has bir örnek oluşturduğunu, Ege denizindeki doğal olayların 100 bin yıllık geçmişine ışık tutacak örnekler sergilediğini öğrendim.

Türkiye’de bir örneği sadece Niğde’de 1200 metre yükseklikte görülen bir pembe çiçeğe, yine Bozcaada kayalıklarında rastlandığını, tüm Çanakkale bölgesinde bir tek Sadrazam mezarı olduğunu, onun da Bozcaada’da bulunduğunu bu sempozyumda duydum.

Çanakkale’deki Türkmen köylerinin, kökleri Şamanlıkta olan birçok geleneği sürdürdüklerini, Çanakkale seramiklerinin benzersizliğini, Ezine peynirinin, Bozcaada şaraplarının ve üç bin yıllık bağlarının, Ayvacık, Geyikli zeytinyağlarının, Çanakkale helvasının markalaşma serüvenini ortaya koyan tebliğler sunuldu.

Hiç bilmediğimiz değerleri tanıdık bu sempozyumda.

TARİHÇİDEN arkeoloğa, turizmden gök bilimcisine kadar çok farklı disiplinlerden bilim adamlarının seferber olduğu bu çalışma sonucu, Çanakkale ve ilçelerinin değerlerini gösteren 14 kitap var artık.

Çanakkale Üniversitesi’nin yayınladığı bu kitaplar, Çanakkale değerlerinin envanteri niteliğinde.

On Sekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Akdemir, bu çalışmanın amacını açıklarken, "Çanakkale’nin tarihi, arkeolojik, tarımsal, ekolojik, mitolojik değerlerinin korunması Çanakkale’nin ekonomik gelişimini üzerine inşa edeceği ekonomik sektörlerle doğrudan ilgilidir" diyor "Soft sanayi sektörleri dışında ağır sanayı yatırımlarıyla kalkınma, değerlerin erozyonuna neden olabilir. Bu nedenle Çanakkale’nin bilinen, bilinmeyen değerlerinin ortaya çıkartılması ve bunların ekonomiyle ilişkilendirilmesi zorunluluktur."

REKTÖRÜN ortaya koyduğu anlayış, günümüzde çağdaş üniversitenin anlamını ortaya koyması açısından önemli. Üniversiteler bulundukları bölgelerde yaşamın içinde olmalı, değişim dinamiklerine bilimsel önderlik yapabilmeli.

Çanakkale Valisi Orhan Kırlı, "Çanakkale İli Değerleri Sempozyumu sonucunda elde edilecek bilgi ve veriler, bilim adamları tarafından ortaya konan görüş ve önerilerin Çanakkale Çevre Düzeni Planı için önemli bir altlık oluşturacağını, önümüzdeki dönem yatırımlarına da yol göstereceğini" söyledi.

Umarım öyle olur. Bozcaada’nın, değerleri korumaya kararlı genç kaymakamı İbrahim Çenet’in temenni ettiği gibi, "yatırım politikaları değerleri koruyacak ve geliştirecek biçimde belirlenir ve yerel yöneticiler, değerleri hiçe sayan yatırımcıların baskıları karşısında yalnız bırakılmazlar."