SAĞLIKLI YAŞAM

KALP SAĞLIĞI:

Uzmanlar, kalp atışlarında düzensizliğin ve kalpte çarpıntı hissinin bazı durumlarda bir kalp hastalığına işaret

edebileceğini belirterek bu tür sorunlarla karşılaşanları dikkatli olmaları konusunda uyarıyor. İşte bu belirtilerin kalp hastalığı bulgusu olabileceği durumlar…
Kişiden kişiye, yaşa, fizik kondisyona ve diğer organların sağlık durumuna göre değişmekle birlikte, normal kalp atış sayısı dakikada 60 ile 100 arasındadır. Normalde insanlar kalp atışlarını hissetmez. Ancak kalp atışları hızlandığında, yani dakikada 100′ün üzerine çıktığında, düzensizleştiğinde ya da normalden daha güçlü attığında hissedilir olması, çarpıntı olarak ifade edilir.
Heyecan anında kalp çarpıntısı normaldir
Her çarpıntı hissi, ciddi bir rahatsızlık bulgusu değildir. Örneğin, efor gerektiren bir aktivite sırasında, korku, heyecan gibi durumlarda kalp atışlarının hızlanması normaldir.
Ayrıca ateş, kansızlık, tiroid bezinin fazla çalışması, böbrek üstü bezlerinin fazla çalışması gibi durumlarda kalbin kendisinde bir hastalık olmadığı halde kalbin hızı artması, çarpıntı olarak hissedilebilir.


KOLAY YOLU:Ayrıca kalp hızının arttığı, atışların düzensiz olduğu durumlar da bir kalp hastalığını düşündürür. Bir kalp çarpıntısının hangi tür çarpıntı olduğunu anlamanın yolu, çarpıntı olduğu sırada çekilen EKG’nin incelenmesidir.
Çarpıntı sırasında EKG çekilememiş ise 24-48 saat EKG takibi yapan ve hastanın üzerinde taşıyabileceği küçük EKG cihazları (holter) yardımı ile çarpıntı şikayeti sırasındaki kalp ritmi ve EKG kaydedilir.
Kalp çarpıntısı şikayeti, çoğunlukla genç ve orta yaş hastalarında basit kalp hızı artışı veya tansiyon yükselmesi sonucu kalp atışlarının normalden güçlü hissedilmesi şeklinde olup, hayati tehlike oluşturmaz. Kalp kapak hastalığı, koroner damar hastalığı ve kalp yetersizliği olanlarda ve ileri yaştaki hastalarda, daha ciddi bir kalp hastalığı bulgusudur

GÖĞÜSTEKİ AĞRILAR VE KALP SAĞLIĞI:

“Nefes darlığı kalp hastalığı belirtisi olabilir mi?”, “Çarpıntı, hangi durumlarda kalp hastalığı belirtisidir?”, “Göğüste meydana gelen her ağrı kalple ilişkili midir?” Uzmanlar, merak edilen bu soruların cevaplarını veriyor.
Nefes darlığı, akciğer hastalıklarına bağlı olabileceği gibi, kalp hastalılarının da bir habercisi olabilir. Özellikle kalp dokularını besleyen damarlar olan koroner damarların darlıkları ve tıkanıklıkları ile giden koroner arter hastalıklarında, kalp fonksiyonlarının azalması sonucu nefes darlığı ortaya çıkabilir.

Yine yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kalp kasının infeksiyöz hastalıkları da kalp büyümesi olarak bilinen ve nefes darlığına yol açan kalp yetersizliğine neden olabilir.
Pompalanamayan kan birikir
Kalp yetersizliği genel olarak, kalp kasında gelişen hasar sonucu kalbin vücudun ihtiyacı olan kanı pompalayamamasından kaynaklanır. İleri doğru pompalanamayan kan, kalbin gerisindeki yapılarda birikerek (akciğerler, toplardamarlar gibi) nefes darlığı ve bacaklarda şişme benzeri belirtilere yol açabilir.
Belirtiler genelde fiziksel aktivite ile ortaya çıkar, daha sonraları istirahat sırasında da görülebilir.
Yine geceleri ortaya çıkan, uykudan uyandıran boğulma hissi ve nefes darlığı da kalp hastalıklarının önemli bir belirtisidir. Genel olarak tanı, kalp fonksiyonlarının değerlendirilmesini sağlayan ekokardiyografi ile konulabilir.
Kalp hastalıkları için risk grubunda bulunanların (30 yaş üzeri erkekler, sigara içenler, ailesinde erken yaşta kalp rahatsızlığı bulunanlar, daha önce kalp krizi geçirenler, sigara kullananlar) eforla ilişkili nefes darlığı şikâyeti varsa, kardiyoloji kontrolünden geçmeleri gerekir...

GÖĞÜSTEKİ HER AĞRI KALP İLE İLİŞKİLİMİDİR?
Koroner kalp hastalığının en önemli belirtilerinden biri, göğüs ağrısıdır (anjina). Kalbi besleyen damarlar olan koroner damarlardaki darlık veya tıkanma sonucu kalp kasının oksijen ve besleyici maddelerden yoksun kalması halinde oluşmaktadır.
Damarlarda oluşan darlıklarda, istirahat durumunda kalp dokusuna ulaşan kan miktarı yeterli olabilir. Fiziksel aktivite gibi kalp hızının arttığı durumlarda ise kalbe ulaşan kan miktarı yeterli olmamaktadır. Bu yüzden bu tip hastalarda göğüs ağrısı fizik aktivite veya heyecanlanma gibi ruhsal olaylar sırasında ortaya çıkar, dinlenmekle kısa süre içinde geçer.

Sol tarafta baskı hissedilir
Kalp krizi gibi koroner damarların tam olarak veya tama yakın tıkandığı durumlarda ise herhangi bir aktivite olmadan istirahatta de göğüs ağrısı oluşabilir.
Kalp hastalıklarına bağlı olan göğüs ağrısı genel olarak göğüs sol tarafında geniş bir bölgede baskı, yanma, sıkışma tarzında hissedilir. Sol kola, karın bölgesine, sırta ve alt çeneye doğru da yayılma eğilimi gösterebilir.
Ağrıya baş dönmesi, mide bulantısı, halsizlik gibi belirtiler de eşlik edebilir. Özellikle kalbin alt yüzünü ilgilendiren olaylar, göğüste ağrı olmadan sadece karın ağrısı ile de kendisini gösterebilir.
Yine akciğer, yemek borusu, göğüs kafesi kasları, mideyi ilgilendiren durumlarda da bu organlardan kaynaklanan ağrılar, kalp ağrıları ile karışabilir. Özellikle yol yürümekle, yokuş veya merdiven çıkmak gibi fiziksel aktivitelerle ortaya çıkan ve durup dinlenmekle geçen göğüs ağrıları olan kişilerin, mutlaka bir kardiyolog tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir...

KALP KRİZİNİ HABER VEREN 12 BELİRTİ:
Uzmanlar, tüm dünyada ölüm nedenleri arasında ilk sıralarda yer alan kalp hastalıklarının belirtilerini hafife almamak gerektiğini ve en küçük bir işarette veya şüphede hemen uzmana başvurulmasını tavsiye ediyor. İşte kalp krizini haber veren belirtiler…
Aşağıda yer alan belirtiler varsa kalp krizinden şüphelenmelisiniz…

GÖĞÜS AĞRISI:
Kalp krizinin en belirgin özelliklerinden biri göğüs ağrısıdır. Göğüsteki ağrı mutlaka ciddiye alınmalıdır. Arkansas Üniversitesi’nden Jean C. McSweeney, kalp krizinin ilk belirtisinin göğüs ağrısı olduğunu söylüyor. Fakat yapılan araştırmalar her göğüs ağrısının kalp krizi olmadığını da gösteriyor.
Kalple bağlantılı ağrılar yirmi dakikadan uzun sürer. Kalp krizinin ağrısı göğüste iman tahtasının arkasında ve en az yumruk kadar bir alanı kaplar. Parmak ucu veya iğne başı kadar ağrılar kalp ağrısı değildir. Sırta, çeneye veya her iki kola yayılabilir.
Genellikle daha önce yaşanmamış bir şekil ve şiddette olur. Baskı, sıkıştırma veya ağırlık tarzındadır. Bıçak tarzında batıp çıkan ağrılar kalp krizi değildir. Hareketle değişmez, devamlıdır. Beraberinde bulantı, soğuk terleme, baygınlık hissi olabilir. Bazen karnın üst kısmından da başlayabilir.
Uyuşma veya karıncalanmalar kalp krizi ağrısı değildir. Kadınlarda ise kalp krizinin geldiğini gösteren belirtiler arasında göğüste bir yanma hissi de oluşur.


BAŞ DÖNMESİ:
Kalp krizi belirtileri arasında baş dönmesi ve bilinç kaybı da görülebilir. Bunun nedeni kalp ritmindeki bozukluklardır.
GÜÇSÜZLÜK:
Özellikle kadınlar kalp sorunlarında bir anda güçsüz hissettiklerini söylüyorlar. En hafif şeyleri bile kaldırmakta zorlandıklarını belirtiyorlar.
NEFES DARLIĞI:
Astım ya da akciğerde sorun varmış gibi nefes alıp vermekte güçlük çekmek de kalp krizinin belirtileri arasındadır. Uzmanlar bazen kalp krizinin göğüste ağrıyla değil de nefes darlığıyla başlayabileceğini söylüyorlar.
ÖKSÜRÜK
Devam eden öksürük kalp krizi belirtisi olabilir. Bunun sebebi ciğerlerdeki kan akışıdır. Bazı vakalarda öksürük kanlı da olabilir.
ŞİŞKİNLİK:
Kalpteki sorun zaman zaman şişkinlik yapabilir. Aynı zamanda ani kilo alma ya da iştahsızlık olarak da kendini gösterebilir.
BAŞKA BÖLGELERDE AĞRILAR:
Birçok kalp krizinde ağrı göğüste başlar ve oradan omuzlara, kollara, sırta, boyuna, çeneye ya da karın bölgesine sıçrar. Hatta bazen göğüs ağrısı olmasa da bu bölgelerde ağrı olabilir. Erkeklerde genelde sol kolda ağrı görülür. Kadınlarda ise her iki kolda ağrı ya da omuzla ağrı olabilir.
HUZURSUZLUK:
Kalp krizi genelde ölüm korkusuyla birlikte gelir. Nefes alamama, kendini iyi hissetmeme gibi belirtiler gösterebilir.
YORGUNLUK:
Özellikle kadınlarda daha önce olmayan yorgunluk kalp krizi belirtisi olabilir. Her zaman yorgun hissedildiğinde şüphelenmek gerekir. Fakat her yorgunluk da kalp krizi belirtisi değildir. Ama sürekli alışık olmadığınız bir yorgunluğunuz varsa siz yine de doktora başvurun.
TERLEME:
Soğuk soğuk terlemek de şüphelenilmesi gereken bir durumdur. Oturduğunuz yerde sebep yokken terliyorsanız kalp krizi belirtisi olabilir. Bu durumu hafife almamalısınız.
MİDE BULANTISI VE İŞTAHSIZLIK:
Kalp krizinden önce mide bulantısı ya da kusma çok rastlanmayan belirtilerdendir. Kadınlarda daha sık görülebilir. Aynı zamanda yutkunma zorluğu ve iştahsızlık da belirtiler arasındadır.
HIZLI YADA DÜZENSİZ ÇARPINTI:
Kalp atışlarındaki düzensizliğin ciddiye alınması gerektiği belirtiliyor. Ayrıca çarpıntıya yorgunluk, zayıflık ve kısa nefes alışlar eklendiğinde geç kalınmaması gerektiği konusunda doktorlar uyarıyor.

SOYA KADINLARDA KALP KRİZİNİ ÖNLÜYOR:
Uzmanlarca yapılan bir araştırmada, soya temelli ürünler tüketen kadınların inme veya kalp krizine yakalanma riskinin 3-4 kat daha düşük olduğu belirlendi.
Japonya Sağlık Bakanlığı’nın talebi üzerine 12 yıl süreyle yapılan araştırmada, izoflavon ve E vitamini yönünden zengin soyadan yapılan ürünlerin, menopoza giren kadınlarda daha da koruyucu bir etkisi bulunduğu tespit edildi.
Sonuçları, Amerikan Kalp Vakfının dergisi Circulation’da geçen ay sonunda yayımlanan ve 1990′da başlayan araştırmada, 2002′ye kadar 40 ila 59 yaşlarında, kanser ve kalp hastası olmayan, her iki cinsiyetten 40 binden fazla Japon gözlendi.
Araştırmada, erkek ve kadınlar günlük tükettikleri soya oranına göre, 5 gruba ayrıldı. Beyin kanaması veya kalp krizi riskinin en çok soya tüketenlerde 0,39, en az tüketenlerdeyse 1 olarak belirlendiği araştırmada, menopozdaki kadınlar için bu oranın 0,25′e karşı 1 olduğu tespit edildi.
Soyanın kadınlarda görülen belirgin etkisine karşın, 5 gruba ayrılan erkekler arasında bir fark görülmedi.
Araştırmada, en az kalp krizi riskiyle karşı karşıya bulunan kadınların, günde 45 gram natto (mayalanmış, yapışkan soya fasulyesi) veya 100 gram civarında tofu (soya peyniri) tüketenler oldukları belirlendi.
Japon Ulusal Kalp ve Damar Merkezi’nden Yoshihiro Kokubo, soya ürünlerine eklenen Japonların geleneksel yosunlarının da organizmanın savunmasına açıkça katkıda bulunan unsurlar arasında olduğunu söyledi.

SAĞLIKLI DİŞ KALP KRİZİNİ ÖNLÜYOR:
Dişleri düzenli fırçalamanın, kalp krizi riskinden düşük yapmayı engellemeye kadar birçok faydası olduğu belirtildi. Diş Hekimleri Odası Bursa Şube Başkanı Emel Coşkun, diş fırçalamanın kalp krizi riskinden düşük yapmayı engellemeye kadar birçok faydası olduğunu söyledi.
Ağız ve diş sağlığının genel sağlık fonksiyonlarının kalitesi açısından önemli olduğuna dikkat çeken Coşkun, “Dünya Sağlık Örgütü’nün tespitlerine göre insanların en sık karşılaştığı sağlık problemi, diş ve diş eti hastalıklarıdır. Bu rahatsızlık, 5-17 yaş grubu çocuklarda büyüme yetersizliğine, hamilelerde 8 kat daha fazla düşük ağırlıklı doğumlara ve 39-69 yaş grubundaki insanların 7 kat daha fazla kalp hastalığına sebebiyet vermektedir” dedi.
Türkiye’de ağız ve diş sağlığı ile ilgili verilerin çok olumsuz olduğunu belirten Coşkun, “Halkımızın yüzde 47,11′i son bir yılda diş hekimine gitmemiştir. Hayatı boyunca hiç diş hekimine gitmeyen nüfus oranı ise yüzde 12,5′tir. 12-13 yaşlarında her 100 çocuktan 81-84′ünün dişlerinde çürük bulunmaktadır. 30-34 yaş grubunda ise 100 kişiden çürüğü olmayan kişi sayısı yalnızca 3′tür. Ayrıca, gelişmiş ülkelerde diş hekimlerine gitme sıklığı yılda 5 kez iken, ülkemizde 0.7 dir” açıklamasını yaptı.
Diş macunu kullanım oranında Avrupa ülkelerinin çok gerisinde bulunduğumuzu belirten Coşkun, “Yıllık diş macunu kullanım oranı İngiltere’de 480 gram, İtalya’da 270 gram, İspanya’da 155 gram, Türkiye’de ise 87-90 gramdır. Ülkede kişi başına düşen diş fırçası kullanımı ise İngiltere’de 2,4, İsveç’te 2,5, Türkiye’de ise 2006 verilerine göre 0.71′dir” diye konuştu.
Türkiye’de 20 bin diş hekimi bulunduğunu anlatan Coşkun, “Bu hekimlerden yüzde 73′ü serbest, yüzde 27′si ise Sağlık Bakanlığı’na bağlı olarak çalışmaktadır. AB ülkelerinde bir diş hekimi günde ortalama 15-20 hastaya bakarken, ülkemizde bir diş hekimi günde 5-6 kişiye bakmaktadır” şeklinde konuştu...

KURU KAYISI KALP KRİZİNİ ÖNLÜYOR:
Kuru kayısı hem besleyici hem de potasyum açısından çok zengin bir besin. Kayısı, sindirim sorunlarına iyi geliyor, stresi ve kansızlığı önlüyor. …
Kuru kayısı hem besleyici hem de potasyum açısından çok zengin bir besin. Kayısı, sindirim sorunlarına iyi geliyor, stresi ve kansızlığı önlüyor. İçerdiği A vitamini cilt bozukluklarının tedavisinde etkili. Ayrıca kuru kayısı, büyümeye yardımcıdır. Görme fonksiyonlarını güçlendirir, şeker hastalığının gelişimini engeller, bağışıklık sistemini korur. İçerdiği potasyum sayesinde kalp kasları ve sinirlerin iyi çalışmasını sağlar. Kayısı lifli bir meyvedir kanserden korur. Her sabah aç karnına yenilen 5-6 adet kuru kayısı kabızlığı önler.


KALP SAĞLIĞI İÇİN YARARLI GIDALAR:
Uzmanlar, sağlıklı bir kalp için soğan, sarımsak, elma, domates, ıspanak ve yulaflı gıdaların bol bol tüketilmesini tavsiye ediyor. İşte kalp dostu besinler ve kalbimizin sağlığında oynadıkları roller…

SOĞAN:
Soğan ve sarımsak, kalbinizin sağlığı için canla başla savaşan yiyeceklerdir. Soğanın içerdiği maddeler, kolesterolün oksitlenip damarların duvarlarına zarar vermesini engeller.

SARIMSAK:
Sarımsak, kandaki kolesterol oranını düşürür. Kan pıhtılarının damarları tıkamasını engeller. Araştırmacılara göre, her gün 1 diş sarımsak kalbi korumak için yeterli.
ELMA:
Günde 1 elma yerseniz, kalp hastalıklarından korkmanıza gerek kalmaz. Elmada bulunan ve pectin adı verilen lif, kendisini kolesterole bağlar. Böylece kolesterolün damarlardan geçmesini önler. Elma düzenli olarak yenilirse, kalp hastalığına yakalanma tehlikesi azalır. Vitamin açısından da zengindir.
TANE FASÜLYE:
Kuru, tane fasulye türlerinin harika besinler oldukları kesin. Her gün 1-2 fincan kuru fasulye yerseniz, kısa sürede kandaki kolesterol miktarı azalır. Ayrıca, kuru fasulye kolesterol gibi damarları tıkayan maddelerin birikmelerini önler.

DOMATES:
Domatesin kırmızı renk almasını sağlayan likopen isimli bileşim, damarlarda kolesterolün birikmesini önlüyor.
ISPANAK:
Demir içermese de kalp hastalıklarına ve yüksek tansiyona karşı birebirdir. Kolesterolün damarlara yerleşmesini önler. Ayrıca ıspanak, magnezyum ve potasyum gibi mineralleri içerir, kan basıncını düşürür. GREYFURT:
C vitamini deposu olan greyfurt, 80 kalori içerir. Ayrıca içi pembe olan greyfurda renk veren madde, damarları kolesterolün tahribatından koruyan bir antioksidandır.
YULAF:
Yulaf ve yulaf gevreği, kolesterolün bir numaralı düşmanlarıdır. Yulaftaki lif kendisini kolesterole bağlar ve kolesterolü vücut sisteminden dışarı çıkartır. Günde 1/2-1 fincan yulaf yerseniz, kanınızdaki kolesterol miktarı yüzde 20 oranında azalır.
ÇAY:
Çayın içerdiği bir madde, damarların çeperlerindeki kolesterolün birikmesini önlüyor, ayrıca kan pıhtılarının damarları tıkama olasılığı azalıyor...

İÇE KAPANIK KİŞİLERDE KALP KRİZİ RİSKİ DAHA FAZLA:
Yapılan araştırmalar, çalışma hayatında haksız muameleye maruz kaldığını düşünüp kızgınlığını içine atan erkeklerin kalp krizinden hayatını kaybetme ihtimalinin yüksek olduğunu ortaya çıkardı.
İsveç’in Stockholm Üniversitesi Stres Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan ve Salgın Hastalıklar ve Halk Sağlığı dergisinde yayımlan araştırma, kızgınlığını içine atan erkeklerin kalp krizi geçirme olasılığının, kızgınlığını karşı tarafa yansıtanlara göre beş kat fazla olduğunu ortaya koydu.
1991-2003 yılları arasında kalp krizi geçirmemiş 2 bin 755 çalışan erkek üzerinde yapılan araştırmanın sonucunda, deneklerin 47′sinin daha sonra kalp krizi geçirdiği ya da kalp rahatsızlığından hayatını kaybettiği, bunların büyük bölümünün iş yerindeki sıkıntılarını içine atan kişiler olduğu belirlendi.
Araştırmacılar, uğranılan haksızlık karşısında susmama, doğrudan tepki verme, haksızlık yapan kişiyle hemen konuşma ya da bağırmanın ve hatta bu kişiyle ortalık sakinleştikten sonra konuşmanın bile kalp sağlığı açısından daha iyi sonuç verdiğinin gözlemlendiğini belirttiler.

HALI SAHALAR KALBİ YORUYOR:
Halı sahada yapılan sporun, zeminin sert olması nedeniyle kas-iskelet yapısını ve buna bağlı olarak da kalbi yorduğu belirtildi. Uzmanlar, toprak ve çim sahaya göre daha sert olduğu için, bu tip zeminlerde spor yaparken uygun ayakkabının seçilmesi ve mutlaka önceden antrenman yapılması gerektiğini söylüyor.

Uzmanlar, spora başlayacak kişilerin mutlaka kalp kontrollerinden geçmelerini tavsiye ediyor. Spora başlayacak kişilerin mutlaka efor ve eko testlerini yaptırmaları gerektiği kaydediliyor. Özellikle 35 yaş üstündekilerin tarama testini mutlaka yaptırmaları gerektiğini söyleyen uzmanlar, spor yapmak isteyenlere günde 45 dakika tempolu yürümelerini tavsiye ediyorlar.

SAĞLIKLI KALP İÇİN 6 İPUCU
Prof. Dr. Öz, ölümlerin bir numaralı sorumlusu olan kalp ve damar hastalıklarının engellenmesi ve sağlıklı bir kalbe sahip olmak için 6 püf noktası önerdi. İşte sağlıklı kalbin 6 püf noktası…
ABD’de yaşayan dünyaca ünlü kalp cerrahı Mehmet Öz, sağlıklı bir kalp için 6 püf nokta önerdi.

1. EGZERSİZ:
Her türlü fiziksel faaliyet LDL (kötü kolesterol) seviyesini düşürür, HDL (iyi kolesterol) seviyesini artırır, kalbi kuvvetlendirir. Optimal sağlık için haftada en az 3 kez 20 dakika kalp ve damar faaliyetini artırıcı egzersiz yapmak gerekir.

2. BALIK,FINDIK VE CEVİZ:
Balık, fındık ve ceviz gibi omega-3 (iyi yağlar) yağ asitleri yüksek gıdalar, kandaki trigliserid seviyesini düşürür, kalp ritmini istikrara sokar. Yeterince omega-3 almak için haftada 3 porsiyon balık ve günde yaklaşık 30 gram ceviz yemek gerekir.

3. İYİ UYKU:
7 saatten az uyku damar yaşlanmasını ve kalp krizi riskini artırır. Her gece kesiksiz en az 7 saat derin uyku uyumak gerekir.

4. SİGARA:
Kalıtsal etkenlerin kalbi nasıl etkilediğini kontrol etmek olası değil, ancak yaşam tarzı kararı önemli. Sigara ve tütün sadece kalp krizi riskini artırmakla kalmıyor, diğer hastalıklara da davetiye çıkarıyor.

5. STRES:
Stres, kalp hastalıklarının önlenebilir bir nedeni. Stresi rahatlama yoluyla azaltmaya çalışmak ve meditasyon kalp sağlığını korur.

6. TESTLER:
Kalp krizi riskini azaltmak için vücut değerlerini bilmek önemli. Kolesterol, tansiyon ve fiziksel (EFOR- en yüksek kalp ritmi seviyesi ve dinlenmedeki seviye) testler doktorların sağlayacağı danışmanlık için gereklidir.

KALP PİLİ KULLANANLAR CEP TELEFONUNDAN UZAK DURMALI:
Uzmanlar, kalp hastalarının cep telefonu kullanırken dikkatli olması gerektiği konusunda uyarıyor. Cep telefonlarının, 12 cm’den yakın mesafede kullanılmasının, kalp pillerinin durmasına neden olduğu belirtilerek, hastaların dikkatli olması gerektiği bildirildi.
Kalp pilinin, hastanın rahatsızlığına göre ayarlandığını ve gerektiği kadar sinyal verdiğini anlatan Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cihangir Uyan, “Araştırmalara göre cep telefonu, kalp pilinin sistemini karıştırarak durmasını sağlıyor. Kalp pili durduğu takdirde kişi bayılır ve tıbbi müdahale yapılmazsa ölebilir” diye konuştu.
Cep telefonunun sağlıklı kalpleri etkilemediğini söyleyen Uyan, şunları kaydetti:
“Cep telefonu normal kalbe herhangi bir zarar vermez. Kalp pili takılı olan hastalara mecbur kalmadıkça cep telefonu kullanmamaları gerektiğini anlatıyoruz. Ancak kullananlar da kalp pilinin takılı olduğu tarafın ters yönünde taşımalıdır. Cep telefonu, 12 santimetreden yakın mesafede kullanılırsa kalp pillerinin durmasına neden oluyor.”...

ASPİRİN FELÇ,KALP HASTALIĞI VE KANSERE İYİ GELİYOR:
Kimyasal olarak asetilsalisilik asit olarak bilinen kadim Aspirin, uzun yıllardır hem kanser hem de kalp hastalıklarını önleme konusunda önemini koruyor.
Aspirin; gerçekte salikumun sentetik versiyonudur, beyaz söğüt ağacı kabuğundan elde edilen doğal bir üründür.
Uzun bir süre; baş ağrıları, ateş ve artrit için bitkisel tedavi olmuştur. Kanserin belli formlarından ve kalp hastalığından korunmak için, her gün 1 Bebek Aspirini (yaklaşık 81 mg) alınması faydalıdır.
Doktorunuza danışmadan düzenli Aspirin kullanmayın. Kanama bozuklukları olan ya da kan inceltici alanlar, doktorları başka türlü önermedikçe Aspirin’den uzak durmalıdır.


BEYİN KANAMASININ 4 İPUCU:
Beyin kanaması semptomlarını anlamak bazı durumlarda çok zor olabilir. Fakat bu konuda bilgisiz olup beyin kanaması geçiren kişiye müdahale edilmediği durumlarda kanama geçiren beyin çok ciddi zararlar görebiliyor. Doktorlar, artık herkesin 4 adımda bunu kolayca anlayabileceğini belirtiyor.

1. Kişinin gülümsemesini istemek (Eğer yapamazsa felç demektir)
2. Kişinin çok basit bir cümle söylemesini istemek. Bugün çok güzel bir gün gibi.
3. Kişiden her iki kolunu birden kaldırmasını istemek.
4. Kişiden dilini dışarı çıkartmasını istemek. Eğer yamulmuşsa bu da felç geçirdiğine işarettir

STRES BEYİN KANAMASINA YOL AÇIYOR:

Uzmanlar, beyin krizinin beyin fonksiyonlarının ani kaybı olarak tanımlandığını, Türkiye genel nüfusuna göre yılda ortalama 125 bin yeni beyin kanaması vakası olduğunu bildirdi.
Türkiye’de her yıl 125 bin yeni beyin kanaması vakası yaşandığını belirten Acıbadem Bursa Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Nebahat Bilici, stres ve telaşenin beyin kanamasına sebep olduğunu ifade ederek, “Beyin kanamasında ilk 3 saat içinde müdahale çok önemli. Bu süreçte müdahale, felci tamamen ya da çok az hasarla önlüyor” dedi.
Beyin kanaması olan hastaların 3′te 1′inin ilk kriz sırasında, 3′te 1′inin sakat olarak, 3′te 1′inin de başkalarına muhtaç olmadan yaşadığını vurgulayan Bilici şunları söyledi:
“Yaşanan beyin kanaması vakalarının yüzde 70′i hipertansiyon kaynaklı. 65 yaşın üzerinde olma, kalp, şeker hastalığı, damar sertliği, ailede yaşanmış beyin kanaması öyküsü, horlama, aşırı sigara, alkol ve uyuşturucu kullanma, yüksek kolesterol, hareketsiz yaşam, menopoz ve şişmanlık da beyin krizinde diğer risklerdendir.
Beyin kanaması aniden oluşabilir. Bazen de birkaç saat veya birkaç gün içinde yavaş yavaş gelebilir. Beyin kanaması başlangıcı ve uyarıcı belirtileri; geçici veya kalıcı olarak vücudun bir yarısında meydana gelen uyuşma, karıncalanma, kuvvet azalması veya kuvvet kaybı, bir veya iki gözde oluşan bulanık görme veya görme kaybı, konuşma ve anlamada duraklamalar, bilinçte veya denge halinde ani bozulma, şiddetli sersemlik ve düşme halleri olarak sıralanabilir.”

BEYİN KANAMASINDA İLK 3 SAAT ÇOK ÖNEMLİ
Dr. Bilici, beyin kanamasında ilk 3 saatin önemine değinerek, ilk 3 saat içinde müdahale edilebilen ve beyin dokusuna tekrar kan gitmesi sağlanabilen hastalarda, felcin tamamen ya da çok az hasarla düzelebildiğini vurguladı. Dr. Bilici, beyin krizi tedavisinin aşamaları ile ilgili de şunları söyledi:
“Beyin damarlarının tıkanması çoğu kez bir pıhtı yüzünden oluşur. Yapılan MR incelemesinde beynin hangi bölgesinin zarar gördüğü ve çevresindeki dolaşım bozukluğu değerlendirilir. Hastanın tıkalı damarının açılmasından yarar göreceğine karar verilirse, hastaya anjiyo yapılarak tıkanmış damarı saptanır. Pıhtıya kadar anjiyo ile ulaşılır veya anjiyo yapılmadan damar içine pıhtıyı eritecek ilaç verilerek, damarın yeniden açılması sağlanabilir. Bunun için ameliyata gerek yoktur.”
Beyin kanaması tedavisinde geç kalınmaması gerektiğini kaydeden Dr. Bilici, tedavide zamanın çok önemli olduğunu ifade ederek, krize yakalanmamak için şu tavsiyelerde bulundu:
“Stresten ve telaşeden uzak durun. Düzenli yürüyüş ve egzersiz yapın, bol sebze ve meyve tüketin. Bitkisel yağla hazırlanmış az tuzlu yemekleri tercih edin

KALP İÇİN FAYDALI BESİNLER


Bezelye:
Haftada 10 porsiyon domatesli bezelye yemeği yiyen bir erkeğin, yemeyene oranla prostat kanserine yakalanma riski yüzde 35 daha az. B vitamini ve protein deposu olan bezelye,kalp için de çok önemli.
Kepekli Ekmek:
Kalp hastalıklarıyla bağırsak kanseri için faydalıdır. Günde 12 gramdan fazlası kişiye göre zararlı olabilir.
Kiraz:
100 gramında 40 kalori bulunuyor.İçerdiği ellegic asit, vücudu kansere karşı korurken,kiraz kalp damarlarındaki normal bir kan dolaşımını sağlar. Çok kiraz yenmesi, gut hastalığına yakalanma riskini de düşürür. Günde 20 kiraz yemek 1 aspirin yerine geçiyor.

Çikolata:
E vitamini,magnezyum ve demir;Kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşürür. Günde en fazla 1 çikolata yiyin.
Elma:
Günde 5 adet yiyin.
Mısır Gevreği:
Günde 1 tabak yeterli.
Salatalık:
Diyet yapanların en büyük yardımcısı olan salatalık,kolesterolü düşürür. Kalbi güçlendirir.Salatayı soymadan yiyin,Çünkü kalbi kuvvetlendiren madde, kabuğu ile derisi arasında bulunuyor.
Yumurta:
Tüm yiyecekler içinde en kaliteli proteini içerir.En önemli özelliği,kolesterol oranını düzenleyen lesitin maddesi içermesi. Tavada az yağda pişirilmiş yumurtayı tavsiye ederiz.
Sarımsak :
Mutfağınızdan eksik etmeyin.En az 1000 doğal tedavide kullanan sarımsak,sindirim sisteminden,kansere,kan dolaşımından kalp hastalıklarına kadar her şeye yaralı.Ancak hamileler dikkat olmalı.Aşırı sarımsak da kalp yanmaları ve çarpıntılarına yol açar.Günde bir diş yeter.

Humus:
E vitamini zengini humus, kanda kolesterol oranını da ayarlar.
Kavun:
Bir kavunun yarısı insan vücudunun günlük C vitamininin ihtiyacının tamamını, A vitaminin de yüzde 15’ini karşılar. Kavun, kalp ve böbrek hastalarının diyetlerinde sıkça kullanılan bir meyvedir.
Süt:
Tam bir kalsiyum,protein,folik asit,A,E ve D vitaminleriyle fosfor deposu. Çocuk,genç ve hamilelerin günde en az yarım litre süt içmesi gerekiyor.
Şeftali:
Bir şeftali,günlük C vitamini ihtiyacınızın yarısını karşılar. Sindirimi kolay olan meyvanın koyu renklilerini tercih edin.Çünkü kabuğuna renk veren betakarotene maddesi,kalp ve kansere karşı faydalıdır.
Pirinç:
E ve B12 ve B vitaminleri ve potasyum içerir.Özellikle kolon ve bağırsak kanserlerine karşı faydalıdır.Kolesterolü düşürdüğünden kalbe iyi gelir.
Tuz:
Vücuttaki kan dolaşımını ve sinir sistemini düzenler.Mide kanseri,kemik erimesi, kalp sorunlarına bire birdir.İngiliz Sağlık Bakanlığı, halkına günde 9 gram tuzun kafi olduğunu,aşırısının vücuda zarar vereceğini açıkladı.
Çay:
Günde 2 bardak içilen çayla,4 elma,5 soğan,7 portakal yemiş gibi kalp dostu antioksidan madde almış olursunuz .İngilizler,özellikle çocukların haftada en az 6 bardak sütlü çay içmesini öneriyor.
Ton Balığı:
Kolesterol ve tansiyonu düzenler.Anemi hastalığına karşı D ve B12 vitamini içerir.Birçok kansere karşı vücudu içerdiği nikotinik asitle korur. Bir konserve ton balığı vücudun D vitamini ihtiyacının tamamını karşılıyor.

Hindi Eti:
125 gramı, vücudun günlük folik asit ihtiyacını karşılar. Folik asit,kan hücrelerinin yenilenmesine yardımcı olur.

Karpuz:
Bir dilimiyle günlük C vitamini ihtiyacınızın %80’nini karşılarsınız. İçerdiği potasyum,kan dolaşımını sağlar.


STRES İÇİN BİTKİSEL KÜRLER





  • Strese karşı melisa, şerbetçi otu,papatya, rezene, anason, lavanta, fesleğen, nane, gülsuyu ve esmer şeker kullanılabilir.
  • Özellikle B vitamini tüketmek gerekir.
  • Spor ve düzenli egzersiz yapmak önemlidir.
  • Sandal ağacı, limon sardunya, portakal, gül gibi kokuların sinir sistemini sakinleştirici özelliği mevcuttur.
  • Günlük stresler asla ertesi güne taşınmamalıdır.
  • Gözlerinizin içini daima güldürüp, kalbinizi sevgiyle doldurun. Sıkıntılarınıza gülümseyerek bakın ve onu uzaklaştırın.
  • Bugünü yaşayın, herkesi affedici veherkese yardım edici ruhta olun.




  • Strese karşı melisa, şerbetçi otu,papatya, rezene, anason, lavanta, fesleğen, nane, gülsuyu ve esmer şeker kullanılabilir.


DİŞ AĞRISI



Pratik Bitkisel Kürler


  • Defne yaprağı sirke ile kaynatılıp, gargara halinde kullanılması önerilir.
  • 1 bardak suya, birkaç damla karanfil esansı konulup, bu suyla ağzın çalkalanması tavsiye edilir.
  • 1 diş sarımsak ezilip ağrıyan dişin etrafının ovulması önerilir.
  • 1 bardak kaynar suya, 1 tatlı kaşığı adaçayı konulup, 20 dakika bekletilir. Karışım ılık hale geldiğinde gargara yapılması tavsiye edilir.
  • İnce ince kıyılan nanenin, suda birkaç gün bekletildikten sonra, ağrıyan ve çürük dişlerin içerisine pamukla birlikte sürülmesi önerilir.
  • Bir tutam maydanozun ezilip ağrıyan dişlere sürülmesi tavsiye edilir.
  • Bir miktar karanfil yağının ağrıyan dişin üzerine konulması önerilir. Karanfil yağı, lokal anestezik ve antiseptik olarak da kullanılır.
  • Toz zencefil ile acı biber cıvık bir kıvam alıncaya kadar suyla karışıtırılır. Bir pamuk parçası bu karışıma batırıldıktan sonra, diş etlerinize değdirmemeye özen gösterilerek dişlere sürülmesi önerilir.
  • Çiğnenilen bir tutam söğüt kabuğu, macun haline gelince, ağrıyan dişin üzerine bastırılması önerilir Söğüt kabukları aspirinin bitkisel kökeni olna salisin içerir.
  • Bir ölçü susam 2 bardak suda, suyun yarısı buharlaşıncaya kadar kaynatılır. Elde edilen özün doğrudan dişe uygulanması önerilir.


KALBİN DOSTU KANSERİN DÜŞMANI GIDALAR

Çeşitli hastalıklara karşı “doğal ilaç” olarak kabul edilen gıdaların birçoğunun kalbin dostu, bazılarının ise yüzyılın en yaygın hastalıklarından biri olan kanserin düşmanı olduğu bildirildi.

Londra Üniversitesi’nin, besinlerin sağlığa etkileri konusunda yaptığı araştırma, kirazdan bezelyeye pek çok gıdanın kalbe yararlı, kayısı, lahana, fasulye ve tahıl ürünlerinin de kanserin düşmanı olduğunu ortaya koydu.

Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rahmi Türk, Londra Üniversitesi gıda uzmanlarının, yaptıkları araştırmanın sonucunda “Doğal Savaş Programı” hazırladıklarını, hangi hastalığa karşı neler yenilmesi gerektiğinin anlatıldığı bu programı, internette yayınladıklarını belirtti.

Programda, grip, depresyon, idrar yolları enfeksiyonu, alerji, hemoroit (basur), karın ağrısı, karaciğer, sindirim sorunları, kilo kaybı, romatizma ve menopoz gibi rahatsızlıklarda etkili olan besinlerin sıralandığına işaret eden Prof. Dr. Türk, programda “kalbin dostu” ve kansere karşı etkili olan gıdalarla ilgili çarpıcı bilgiler bulunduğunu anlattı. Prof. Dr. Türk, araştırma sonuçlarının, besinlerin en iyi ilaç olduğunu gösterdiğini belirterek, “Doğa bir eczane gibidir. bu eczaneden yararlanmak gerekir” dedi.

Araştırmanın sonuçları hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Türk, B vitamini deposu olan bezelyenin, kalp için çok önemli gıdalardan biri olduğunu, içeriğindeki E vitamini, magnezyum ve demirle kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşüren çikolatanın ise günde en fazla 10 gram yenilmesi gerektiğini anlattı. Kirazın, kan dolaşımını normalleştirdiğini, bu özelliğiyle 20 kirazın 1 aspirin yerine geçtiğini kaydeden Prof. Dr. Türk, kalp hastalıkları ve bağırsak kanserinde faydalı olan kepekli ekmeğin ise günde 12 gramdan fazla tüketilmesinin zararlı olabileceğini bildirdi. Prof. Dr. Türk, soyulmadan yenilen salatalığın kalbi güçlendirdiğini ve kolesterolü düşürdüğünü, pirinç, yumurta, ton balığı ve humusun da kanda kolesterol oranını düzenlediğini ifade etti. Çayın da “antioksidan madde” içerdiği için kalbin dostu olduğunu, bu yüzden günde 2 bardak çay içilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Türk, kavun, karpuz, şeftali, mısır gevreği ve hindi etinin kalp dostu gıdalar arasında bulunduğuna işaret etti.

SOĞANIN YERİ BAŞKA

Prof. Dr. Türk, “kalbin en yakın dostu” olarak nitelendirdiği soğanın, kalp hastalıklarından korunmada ayrı bir yeri bulunduğunu dile getirdi. Kan hücrelerini geliştiren, kan pıhtılaşmasını önleyen, halk arasında “iyi kolesterol” olarak bilinen HDL’yi yükselten, tansiyonu düşüren, kan şekerini dengeleyen soğanın, aynı zamanda içerdiği bol miktarda sülfit maddesiyle kanseri önlediğini ve bronşite iyi geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Türk, günde yarım soğan yemenin ya da soğan suyu içmenin vücut için çok faydalı olduğunu kaydetti.

HDL’yi yükseltmek için soğanın çiğ yenilmesini, sarı ve beyaz renkli soğanların tercih edilmesini isteyen Prof. Dr. Türk, soğanla benzer özellikler taşıyan sarımsağın da mutfaktan eksik edilmemesi gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Türk, en az 1000 ayrı doğal tedavide kullanılan sarımsağın aşırı yenilmesi halinde kalp çarpıntısına neden olabileceğini, bu yüzden günde bir diş sarımsağın yeterli olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Türk, kanser düşmanı gıdalar arasında da kayısının özel bir yeri olduğuna değinerek, “betakaroten” açısından zengin olan bu meyvenin, hücrelere ve dokulara zarar veren moleküllerin etkisini ortadan kaldırarak kansere karşı vücudu koruduğunu anlattı.

Arpa, mısır, buğday, yulaf gibi tahılların kanserojen maddelerin vücuttan atılma sürecini hızlandırdığına, bağırsak kanseri riskini yarı yarıya azalttığına dikkati çeken Prof. Dr. Türk, fasulyenin kanseri önleyen antioksidanlar, lahananın da kanserli hücrelerin çoğalmasını engelleyen karoten maddesi açısından zengin olduğunu kaydetti.

Prof. Dr. Türk, nohudun göğüs, pirincin bağırsak, domatesin pankreas, soğanın mide ve bağırsak kanserlerinin önlenmesi için tüketilmesi gereken gıdalar olduğunu sözlerine ekledi.

MESANE KANSERİ


Erkek mesane kanseri olması riski kadınlardan üç kat daha fazladır. Amerika da her yıl yaklaşık kırk bin yeni mesane kanseri olayı teşhis edilir ve onbeş binden fazla ölümün nedeni bu hastalıktır. Mesane kanseri kırk yaşın altındakilerde nadiren görülür. Bunun en azından çevresel faktörlerle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu hastalık sigara içenlerde boya, kimya ve lastik sanayiinde çalışan işçilerde daha fazla görülür.
Belirtiler
-İdrarda kan;
-Pelvik sancı (ön ve yanlardaki kalça kemiklerinde sancı);
-İdrar yapmada zorluk;
Teşhis
En sık görülen ilk belirti, ağrı ya da başka bir rahatsızlık olmaksızın, idrarda kan bulunmasıdır. Sık yapılan bir teşhis hatası, idrardaki bu kanın mesane iltihabına bağlanmasıdır. Eğer mesane kanserini düşündüren şikayetleriniz varsa, doktorunuz kanserli hücreleri saptamak üzere idrar tahlili yaptıracaktır. IVP denilen özel bir böbrek röntgeni çekilebilir ve doktorun mesanenin içini görebilmesi için, sistoskopi yapılacaktır. Sistoskopi sırasında, habis hücreler açısından mikroskop altında incelenmek üzere, mesane duvarından parça alınır.
Eğer kanser saptanırsa, doktorunuz kanserin hangi evrede olduğunu saptamak için, karın ya da pelvis tomografisi isteyebilir. Kanserin mesane dışına yayılıp yayılmadığını anlamak için yapılan testler, göğüs röntgeni ve kan tahlilleridir.
Eğer mesanedeki tümör küçükse ve mesaneyi kaplamamışsa, iyileşme şansı yüksektir. Bu türden mesane kanseri olan insanların yaklaşık %50si ile 70i arasında kalan kısmı üç yıllık bir süre içerisinde iyileşme gösterecektir.
Mesane kanserinin çevre dokulara yayılması kötü prognoz göstergesidir, bu nedenle erken teşhis son derece önemlidir.
Tedavi
Yüzeysel mesane kanserindeki tedavi genellikle tümörün kendisinin alınması şeklindedir. Bunun için büyük bir ameliyat gerekmez, çünkü cerrah tümörü bir sistoskop aracılığıyla alınabilir.

Yüzeysel tümörün alınmasından sonra biyopsiyi ihtiva eden sistoskopik değerlendirme her 3 ile 6 ayda bir kanserin yeniden oluşup oluşmadığını belirlemek için yapılır. Eğer bu olay yinelenirse, tümör yeniden sistoskopi ile alınabilir. Ancak bu sefer gelecekteki mesane kanseri olasılığını azaltmak için kanserle mücadele edici ilaçlar verilir.
Eğer hastalık mesane kasları ve yağ dokusunu kaplarsa mesanenin kendisinin, erkeklerde de prostat bezinin de birlikte olmak üzere, alınması gerekir. İlerlemiş mesane kanseri olan kadınlarda da yumurtalıkların, rahmin ve vajinanın bir kısmının alınması gerekir.
Mesanenin alınması, idrarın geçeceği bir açıklığın yaratılmasını gerektirir. Bunu yapmanın değişik yolları vardır. En başarılı olan tekniklerden birinde üreterler, bir parça bağırsaktan yapılmış yapay bir mesaneye bağlanırlar. Yani mesane göbeğin yan tarafından vücudun iç kısmına tutturulur. Daha sonra idrarı giysilerin altından vücut üzerinde bir torbaya boşaltmak üzere karın duvarından bir delik açılır. Buna ileal kanal işlemi denir.
Bazı hekimler, invazif (yayılma gösteren) mesane kanseri için bu operasyondan sonra radyasyon terapisi ve kemoterapi önerirler. Tümör lenf ise kemoterapi kullanılabilir. Metastatik hastalığı (diğer organlara yayılan kanser) olan şahısların %30 ile 70 i arasındaki kısmında kemoterapi kanserin yayılmasını kontrol altına almak ve ağrıyı hafifletmek açısından yararlıdır. Ancak bunun yararı 6 aydan daha fazla sürmez ve kanser bu süreden sonra ilerlemeye devam eder.
Mesanenin ameliyat ile alınması veya radyasyon terapisi ile devam eden kemoterapinin bir kombinasyonu yayılma gösteren (invasiv) hastalığı olan şahısların bazılarında yaşamı uzatır.



İNCE BAĞIRSAK TÜMÖRLERİ




Mide kapısından (mideden onikiparmakbağırsağına geçiş yeri; pior) ileoçekal valfa (incebağırsaktan kalınbağırsağa geçiş yeri) kadar olan geniş yayılımıyla incebağırsak tüm sindirim kanalının yüzde 75 ini oluşturur. Buna karşın bu bölgede kötü huylu tümörlerin görülme oranı oldukça düşüktür (yüzde 0,05-0,5). Bu düşük oranın, besinlerle alınan karsinojenlerin (kanser oluşumuna neden olabilen maddeler) incebağırsakta çözülmesine ve incebağırsak yüzeyiyle büyük olasılıkla doğrudan ilişkilerinin az olmasına bağlı olduğu sanılır.
İncebağırsakta kötü huylu tümörlere az rastlanmasının nedenleri:
- incebağırsak salgısı asit değil alkali özellikte olduğundan, karsinojenlerin oluşma olasılığı azalmaktadır;
- incebağırsakta ortamın sıvı, geçişin de hızlı olması bağırsak mukozasıyla kanser yapıcı maddelerin ilişkide olduğu süreyi kısaltır;
- bağırsakta doğal olarak bulunan bakterilerin incebağırsakta az olması, besinlerle alınan bazı maddelerin bakteriler aracılığıyla kanserojen olduğu kabul edilen başka maddelere dönüşmesini engeller.
İncebağırsakta görülen tümörlerin büyük çoğunluğu iyi huyludur (yüzde 35). Bunları karsinomlar (yüzde 25), lenfomalar (yüzde 22), karsinoitler (yüzde 11) ve sarkomlar (yüzde 7) izler. İyi huylu urlar öncelikle onikiparmakbağırsağında ve jejunumda (incebağırsağın ikinci bölümü, yani onikiparmakbağırsağı ile ileum arasında kalan bölüm) görülür. Kötü huylu tümörlere en çok ileumda (yüzde 48) rastlanır, bunu jejunum (yüzde 27) ve onikiparmakbağırsağı (yüzde 25) izler.
İyi ve kötü huylu tümörler genellikle 40-50 yaş arasında görülür ve erkeklerde kadınlara oranla daha yaygındır.
BELİRTİLERİ
Hastalık sinsi gidişlidir ve başlangıç evresinde belirgin bir klinik tablo görülmez. Halsizlik, iştahsızlık, belirsiz karın ağrıları olur. Bazı olgularda rahatsızlıklar kütlenin yerleşimi hakkında fikir verebilir. Onikiparmakbağırsağının ilk bölümündeki kanser, genellikle onikiparmakbağırsağı ülserine çok benzeyen belirtiler verir (karın üst kısmından sırta doğru yayılan ağrı, kanlı dışkı ve kusma, kansızlık gibi). Kütlenin büyümesiyle birlikte bulantı, kusma, ve karın gerginliği gibi tıkanma belirtileri de gelişir.
Onikiparmakbağırsağında, safra kanalının (safra bu kanal yoluyla bağırsağa dökülür; koledok) döküldüğü yerde gelişen kanserler genellikle kaşıntı, beyazımsı dışkı ve kanda safra boyalarının artması gibi belirtiler veren tıkanma sanlığı yapar.
Klinikte kanama belirtilerinin ve melenanın (makattan siyah kan gelmesi) görülmesi incebağırsağın jejunum ve ileum bölümlerindeki kanserlerin erken belirtilerindendir. Bunlara daha sonra bağırsak tıkanması bulgulan da eklenir, ama bağırsak delinmesi çok seyrek görülür.
Tek tedavi yöntemi cerrahidir. Tanı genellikle ancak kanserin ilerlemiş evrelerinde konduğundan, kötü huylu tümörlerde hastalığın gidişi oldukça umut kırıcıdır.
İYİ HUYLU TÜMÖRLER
Bağırsaklarda tümörler, özellikle de iyi huylu polipler sık görülür. Erişkin nüfusun yaklaşık yüzde 2 ile yüzde 5 inde polip görülebilir. Bunlar genellikle kalıtsal olarak geçer ve bir ailenin çeşitli bireylerinde ortaya çıkarlar. Yerleşik ve tek oldukları gibi, yaygın türleri de bilinir. Yaygın türde, değişik boyutta ve çok sayıda olan polipler, bağırsak mukozasını örtecek kadar geniş yayılım gösterebilirler.
Poliplerde hastalık belirtileri neredeyse yok denecek kadar azdır. Bazen yalnızca genel bağırsak örselenmesi bulguları ortaya çıkar (karın ağrıları, ishal vb.)
Genellikle tek belirtisi, makattan dışkıyla birlikte ya da dışkılamadan sonra gelen, bazen oldukça bol miktarda görülen, çoğunlukla basur kanaması sanılarak yanlış değerlendirilen parlak, kırmızı renkli kanamadır.
Bazı polipler dışkıdan bağımsız olarak, yumurta akına benzeyen. uzayan bir sıvı görüntüsünde makattan dışarı akan, sümüksü bir madde salgılarlar.
Polipler çok büyük olduklarında, tıkanmaya bile neden olabilirler.
Bağırsak poliplerinde kesin tanı kolonoskopi (kalınbağırsağın içerden incelenmesi) ile konur.
Tam konduktan sonra, poliplerin zaman geçirmeden alınması önerilir.

KANSER BELİRTİLERİ NELERDİR

Kanserde erken tanının önemini artık hepimiz biliyoruz. Hastalığın tanısının konmasının uzaması ile kaybedilen zaman, bazen bireyin sağlığını tehdit edecek boyutta olabiliyor. Aşağıda hangi belirtiler görüldüğünde kanserden şüphelenilmesi gerektiği hakkında bilgi bulacaksınız:
Cilt:
- Renk, şekil ve büyüklüğü değişen, çabuk kanayan veya ülserleşen benler,
- İyileşmeyen yaralar varsa,
- Ve uzun süreli güneş ışığına maruz kalıyorsanız…
Ağıziçi, Boğaz:
- Ağızda iyileşmeyen ağrılı/ağrısız yaralar,
- Ağıziçi ve dudakta beyaz veya kırmızı plaklar, kitle veya sertlikler,
- Yeni gelişen işitme kaybı veya kulakta çınlama, ses kısıklığı gibi yakınmalar varsa
- Ve alkol, sigara kullanıyorsanız…
Akciğer:
- Geçmeyen veya karakter değiştiren öksürük,
- Kanlı, pis kokulu balgam,
- Yeni gelişen ses kısıklığı veya değişikliği,
- Göğüs ağrınız varsa,
- Sık ve uzun süreli akciğer enfeksiyonu (bronşit, zatürre) geçiriyor
- Ve sigara kullanıyorsanız…
Meme:
- Göğsünüzde ele gelen kitle,
- Meme derisi üzerinde kalınlaşma, çökme veya çekilme,
- Meme başından berrak veya kanlı akıntı varsa
- Ve ailede meme kanseri hikayesi mevcutsa…
Sindirim Sistemi:
- Yutma güçlüğü, uzun süren kusma/bulantı,
- Uzamış ishal veya kabızlık,
- Barsak hareketlerinde düzensizlik,
- Koyu renkli veya kanlı dışkı,
- Uzun süreli karın ağrısı veya baskı hissi,
- Açıklanamayan kilo kaybı varsa
- Ve ailede barsak kanseri veya hastalığı hikayesi mevcutsa…
Kadın Üreme Sistemi:
- Adette düzensizlik, fazla kanam veya uzun süreli kanama,
- Adet dönemleri arasında veya menopoz sonrası kanama,
- Cinsel ilişkiden sonra kanama,
- Normalden fazla vajinal akıntı varsa
- Ve östrojen tedavisi görüyorsanız…
Erkek Üreme Sistemi:
- Sık ve ağrılı idrara çıkma,
- Kanlı idrar gelmesi,
- Yeni gelişen iktidarsızlık,
- Testislerde sertlik veya ele gelen ağrısız kitle varsa…
Lenf Sistemi:
- Boyun, koltukaltı ve kasıklarda ele gelen, çoğunlukla ağrısız kitleler,
- Kilo kaybı,
- Gece terlemeleri,
- Uzun süren ve açıklanamayan ateşler,
- Ciltte nedensiz beliren döküntü ve morluklar varsa…
İskelet Sistemi:
- Ele gelen kitle veya şekil bozukluğu,
- Kemiklerde şiddetli ağrı,
- Hareket kısıtlılığı varsa…
Sinir Sistemi:
- Şiddetli ve uzun süreli baş ağrıları,
- Çift görme veya görme kaybı,
- Yeni gelişen dengesizlik, baş dönmeleri, uyuşma veya felçler,
- Şuur bulanıklığı, konsantrasyon güçlüğü,
- Konuşma güçlüğü,
- Kişilik değişiklikleri varsa…
Yukarıdaki belirtileri gördüğünüz ve hissettiğinizde en kısa sürede bir uzmana danışınız.


AKCİĞER KANSERİ-TEDAVİ VE KORUMA

Akciğer tümörü tedavisi üç temel yönteme dayanır: Cerrahi girişim, ışın tedavisi (radyoterapi) ve ilaç tedavisi (kemoterapi). Bu üç ana yönteme bazı özel durumlarda laser tedavisi ya da bağışıklık tedavisi de eklenir. Hangi tedavinin seçileceğini hastanın genel durumu, tümörün içinde bulunduğu gelişme evresi ve tümörün tipi belirler.

• Cerrahi girişim

Küçük hücreli kanser (mikrositom) dışındaki bronş kanserlerinde erken tanı koşuluyla en çok yeğlenen tedavi yöntemi cerrahi girişimdir.

Cerrahi girişim kararının verilebilmesi ve girişim yönteminin seçilmesi her şeyden önce tümörün ameliyat edilebilirliğinin kanıtlanmasına bağlıdır. Şu durumlarda tümör cerrahi yöntemlerle çıkarılamaz:
- Uzak yayılım odaklarının bulanması.
- Akciğer zan boşluğunda kötü huylu hücre içeren sıvı toplanması (kötü huylu hücre içermeyen aşırı sıvı toplanmaları da akciğer göbeğindeki ya da akciğerler arası bölgedeki büyük tümörleri düşündüreceğinden bu olgular da genellikle ameliyat edilemez).

- Soluk borusunda da tümör bulunması.

- Akciğerler arası bölgedeki lenf düğümlerine yayılan tümörün diyafram ve gırtlak sinirlerinin felcine yol açması.
- Küçük hücreli akciğer kanserleri (mikrositom).
- Hastalığın son dönemlerinde solunum, böbrek ve karaciğer yetmezliği, kalp hastalığı gelişmiş olması.
Ameliyat edilebilir hastalarda girişimin temel amacı, tümörün bütünüyle çıkarılmasıdır. Tümör lezyonlarının yalnız bir akciğer lobunda olduğu ve merkezi lenf düğümlerine yayılmadığı olgularda kanserli lobun çıkarılması (lobek-tomİ) gereklidir. Bu yöntemde akciğer dokusunun büyük bölümü sağlam kalır. Ameliyat sonrası hastalık ve ölüm oranları da düşüktür. Bir akciğerin tümüyle çıkarılması (pnömonektomi) daha büyük ve yayılmış tümörler için geçerli bir yöntemdir. Bu girişim genellikle solunum yetmezliği, kalp ritminde bozukluk gibi komplikasyonlara yol açar. Ameliyat sonrası ölüm oram 70 yaşın üzerindeki hastalarda yüzde 30 u bulur.
Bronş-akciğer kanserli hastaların ancak yüzde 40-50 sİ ameliyat edilebilir durumdadır. Bu gruba giren hastaların yüzde 30 unda tümör çıkarılır; yüzde 10 unda yalnız tanı için doku Örneği alınır; yüzde 5 inde ise yalnızca geçici çözüm sağlayan girişimler uygulanır. Bronş-akciğer kanserinde yaygın olarak uygulanan cerrahi tedavinin çok olumlu sonuçlar verdiği söylenemez. Ameliyattan sonra 5 yıldan çok yaşayabilen hastaların oranı yüzde 10 u geçmez. Bununla birlikte bazı tümör tiplerinde daha olumlu sonuçlar alınabilmektedir.

• Işın tedavisi (radyoterapi)

Bronş-akciğer kanserlerinin önemli bir bölümünde kesin tedavi değeri olmadığı halde, hem tedavi edici olarak, hem de belirtilerin hafiflemesini sağlamak amacıyla ışın tedavisi kullanılır. Bu tedavi lenf düğümlerine yayılma bulunmayan, mediyastin ve aynı yandaki köprücük-kemiği üstü lenf düğümleri temiz olar ve tümörün yalnızca bir akciğerle sınırlı olduğu hastalara uygulanabilir. Tümörün uzak organlara yayıldığı ve genel durumu bozuk hastalara ışın verilemez. Işın tedavisi yapılabilmesi için hastanın
- hemoglobin miktarı 100 ml kanda 10 gramın üzerinde olmalı;
- fiziksel etkinliğe bağlı nefes darlığı bulunmamalı;
- solunum kapasitesi sağlıklı insanların en az yarısı kadar, yedek soluk verme hacmi de en az 700 ml olmalı;
- geçirilmiş ya da geçirilmekte olan bakteriyel zatürree ve verem uygun antibiyotiklerle tedavi edilmiş olmalıdır.

Işın tedavisinin kesin çizgilerle belirlenmiş tek bir biçimi yoktur. Tedavi sürekli ya da aralıklı olabilir. Birincisi değişken dozlarla en az 2 hafta, en çok 6-7 hafta sürebilir; ikincisinde 5 günlük tedavinin ardından 3 hafta ara verilerek gene 5 günlük tedavi uygulanabilir. Ya-Şam beklentisi açısından önemli bir değişikliğe yol açmamasına karşın, birçok uzman şu nedenlerle aralıklı tedaviyi yeğler:
- Tedaviye uyum daha iyidir.
- Tedavinin ilk ve İkinci bölümleri arasında değerlendirme yapılarak uzak yayılım odaklan saptanırsa tümör kütlesine gereksiz ışın verilmez.
- Tedaviye başlarken genel durumları çok iyi olmayan hastalar ara dönemde kendilerini toparlama olanağı bulurlar. Böylece tedavinin ikinci yansı rahatça tamamlanabilir.
- Ara dönemde kan kimyası incelemeleri, sintigrafi ve biyopsi gibi yöntemlerle karaciğerin durumu kontrol edilerek yayılım olmadığı kesinleştirilir. Karaciğerde tümör yayılımı yoksa tedavinin ikinci bölümüne geçilebilir; varsa yeni bir tedavi yöntemine başvurulur.

Kanserin başlangıç evrelerinde bile ışın tedavisiyle sağlanan yaşama süresi, tek başına uygulanan cerrahi girişimle sağlanan süreden daha kısadır. İleri evrelerde sonuçlar daha da olumsuzdur: Hastaların yüzde 38 i 1 yıl, yüzde 5 i 5 yıl yaşar. Işın tedavisinin olguların yaklaşık yüzde 50 sinde tümörü öldürdüğü (kısırlaştırdığı) göz önüne alınırsa bu oranlar çok düşüktür. Küçük hücreli akciğer kanserinde cerrahi girişimden çok ışın tedavisi uygulanır. Belirtileri geriletir ve hastalann yüzde 9O ı tedaviye iyi yanıt verir. Ama 5 yıl yaşayan hastaların oranı yüzde 2-5 i geçmez. Yakınmaları hafifletmeye yönelik ışın tedavisi birincil tümöre ya da yayılım odaklarına bağlı belirtileri denetim altında tutarak kanserli hastalann yaşam koşullarını kısa süre için de olsa iyileştirir. Değişen dozların verildiği 1 ya da 3-4 haftalık hafifletici ışın tedavisi belirti ve bulguları önemli ölçüde azaltır: Kan tükürme (yüzde 95), öksürük (yüzde 55), ağn (yüzde 70-75), akciğer zarında sıvı toplanması (yüzde 50-80), Paricoast sendromu (yüzde 70), nefes darlığı (yüzde 60), mediyastin sendromu (yüzde 75), kafaiçi komplikasyonlar (yüzde 80), kalp dış zarıyla ilgili yakınmalar (yüzde 40) azalır. Olgulann yüzde 70 ten fazlasında genel bir iyileşme gözlenir. Küçük hücreli akciğer kanserinde beyne yayılma olasılığı öbür tiplerden daha yüksek olduğundan beyne koruyucu ışın tedavisi uygulanır. Beyne yayılma hastaların yüzde 8-10 unda görülür. Koruyucu beyin ışınlaması yapılmayan olgularda bu oran yüzde 80 e yükselir. Bu olumlu etkisine karşın, beyne uygulanan koruyucu ışın tedavisi yaşama süresini uzatmaya yaramaz. Ayrıca ışın tedavisinin uygulanma süresi konusunda da kesin bilgi yoktur. Deneyimlere dayanarak ideal dozun, ışın tedavisine yanıt alındıktan sonraki 6 ay içinde 2-3 hafta süreyle beyne ışın verme olduğu düşünülmektedir.

• İlaç tedavisi (kemoterapi)

İlaç tedavisi olguların büyük bir bölümünde uygulanmakla birlikte etkili tedavi programlarının seçilmesi hâlâ Önemli sorunlar yaratmaktadır. Tümörün üremesini önleyecek ilaçlarla yapılan tedavilerin sonuçlan, birçok etkene bağlıdır. Tümörün tipi, hastalığın hangi evrede olduğu, hastanın genel durumu, yaşı ve daha önce uygulanan tedaviler sonucu belirleyen başlıca etkenlerdir.
Bütün tümörlerde olduğu gibi, bronş akciğer kanserinde de ilaç tedavisine tümör küçükken ve yalnız çok küçük yayılım odaklan varken, yani erken evrede başlanması büyük önem taşır. Tedaviye alman yanıtı nesnel olarak değerlendirmenin zorluğu kadar kullanılan ilaçların gerçek etkisi konusundaki verilerin yetersizliği de önemli sorunlar yaratır. Üstelik tedavinin olumlu yanıt verdiği olgularda bile yaşam süresi genellikle fazla uzamamaktadır. Bunun nedeni birçok olguda hastalığın gerileme belirtilerinin aşın iyimserlikle algılanması dır.

Birleşik tedavi yöntemleri
1. Işın tedavisi + cerrahi girişim.

Ameliyat Öncesi ışın tedavisi beklenen sonuçlan vermemiştir. Yani ışın tedavisi tümörün çıkarılabilirliğini sağlamak, cerrahi girişimle çıkarılması olanaksız lenf düğümlerinde hastalığı sınırlamak, tümör hücrelerinin uzaklara yayılmasını önlemek ve ameliyatla çıkarılacak akciğer bölümüne komşu dokuları kurutmak amaçlarına ulaşmamıştır. Bu durumda çeşitli dozlarla uygulanan ışın tedavisinden 4-6 hafta sonra cerrahi girişim yapılabilir. Ama birkaç seçilmiş küçük hücreli kanser olgusu dışında ameliyatın yaşam süresini uzatıcı hiçbir etkisi görülmemiştir.

2. Cerrahi girişim + ışın tedavisi.

Cerrahi girişim sonrasında ışın tedavisi uygulanması konusundaki tartışmalar hâlâ sürmektedir. Ama bu yöntemin aynı yerde yeniden gelişen tümörleri azalttığı, tümörün akciğer göbeği ve akciğerler arası bölgedeki lenf bezlerine yayılmış hastalarda yaşam süresini üç yıl uzattığı görülmüştür. Lenf bezlerinde yayılma olmayan hastalarda ise hastalığın gidişini düzeltmediği İçin uygulanmaz.

3. Cerrahi girişim + ilaç tedavisi.

Cerrahi girişimle birlikte ilaç tedavisinin amacı öbür tümörlerde olduğu gibi akciğer tümörlerinde de küçük yayılım odaklarını yok etmektir. Ama bu yöntem bronş-akciğer kanserinde etkisiz kalmaktadır. Bir ilacın tek başına ya da başka, örneğin bağışıklık sistemini uyarıcı ilaçlarla birlikte kullanılması hastanın yaşama süresini uzatmamaktadır. Koruyucu amaçlı ışın tedavisiyle birlikte uygulanan ya da ışın tedavisinden 18 ay sonra yapılan ilaç tedavisi de iyi sonuçlar vermemiştir. Birleşik tedavilerin sonuçları, tedaviler ayn ayn uygulandığında alınan sonuçlardan daha olumsuzdur.

Tedavinin yan etkileri

1. Cerrahi girişim.

Ölüm oranı yüzde 5-10 arasında değişir. Başlıca komplikasyonları derialtı amfizemi, akciğer zarı boşluğunda irin birikmesi (ampiyem), bronş-akciğer zan fıstülü ve kalbin kendi ekseni çevresinde dönmesidir (torsiyon). Bu olumsuz sonuçlardan olabildiğince kaçınmak için cerrahi girişimin çok dikkatli yapılması ve ameliyat sonrasında hastanın sürekli bakım ile denetim altında tutulması gerekir. Bu yapısal komplikasyonların tedavisi de cerrahidir. Cerrahi girişimden kaynaklanabilecek işlevsel komplikasyonlar ise kalp ritmi bozuklukları, solunum yetmezliği, miyokart enfarktüsü, kalp durması, akciğer sönmesi (atelektazi), ödem ve akciğer embolisidır. Bu sorunlar uygun ilaç tedavileriyle giderilmeye çalışılır.

2. Işın tedavisi. En önemli komplikasyonları omurilik iltihabı (miyelit), kalp bozuklukları ve ışınım zatürreesidir.

- Omurilik iltihabı (miyelit). Yüksek ışınım dozuna bağlı olarak tedaviden bir yıldan uzun bir süre sonra hastaların yüzde 1-5 inde görülür.

- Kalp bozuklukları. Kalp kasının kalınlaşması biçiminde ortaya çıkan kalp kası iltihabı (miyokardit) yavaş gelişen bir komplikasyondur. Gene sık görülen bir sorun da konstriktif perikardittir; kalp dış zarı iltihabına ve sertleşmesine bağlı olarak kalp hareketlerinin sınırlandığı bu bozukluk tedaviden yaklaşık bir yıl sonra gelişir.

- Akciğer hastalıkları. Işın tedavisi sonrasında fıbroz, yaş ya da kuru akciğer zarı iltihabı (plörezi) ve akut ışınım zatürreesi gelişebilir. Işınım zatürreesi tedavi kesildikten yaklaşık 6 hafta sonra ve akciğerde bağdoku artışıyla ortaya çıkar. Başlıca etkenleri verilen ışının toplam dozu, ışınlanan alanın genişliği, ışınlanan toplam doku miktarı ve tedavinin süresidir. Duyarlılık eşiği yüksek bazı hastalarda uzun süre belirtisiz kaldığı da görülmüştür. Normal koşullarda röntgen filminde ilk bulgular ışın tedavisinden 2-6 ay sonra ortaya çıkar. Bağdoku artışının belirginleşmesi içinse 12 ay gereklidir. Işınım zatürreesinde tedavi yalnız belirtileri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Nefes darlığı için kortikosteroitler, balgam kültürü sonuçlarına göre de gerekli antibiyotikler verilir. Işın tedavisinin iştahsızlık, halsizlik, bulantı ve kusma gibi yan etkileri fazla yaygın ve önemli değildir. Kansızlık da sık görülmez. Yemek borusu ışınım alan hastaların yaklaşık yansında ortaya çıkan yutma güçlüğü 1-2 haftada kendiliğinden kaybolur. Hastaların daha küçük bir bölümünde ise deri bozuklukları ve saç dökülmesi görülür. Işın tedavisi yan etkilerinden kaçınmak için şunlara dikkat edilmelidir:

- Işın verilen alanda sağlam akciğer dokusu kesinlikle bulunmamalıdır.

- Işın tedavisine cerrahi girişimden en az 2-4 hafta sonra başlanmalıdır.

- Tedavi planı dikkatle düzenlenmeli, tümöre gereğinden fazla ışın verilmemelidir. Böylece sağlıklı dokular gereksiz ışın almaz.

3. İlaç tedavisi.

Tümörün üremesini Önleyen ilaçların en Önemli yan etkisi kemik iliğinde görülür. Bunların başında kemik iliğinde akyuvar üretiminin azalmasına bağlı lökopeni (kanda akyuvar eksikliği) gelir. Etkiyi artırmak amacıyla değişik ilaçların bir arada kullanıldığı tedavi programları kemik iliğini daha çok etkiler. İlaç tedavisinde akyuvar sayısının azalmasından başka kullanılan ilaca göre saç dökülmesi, kalp bozuklukları, sinir sistemi bozuklukları ve akciğer bozuklukları gibi yan etkiler de görülür.

4. Işın tedavisi + ilaç tedavisi.

İki tedavinin bir arada uygulanması, istenmeyen yan etkilerin birbirine eklenerek ortaya çıkmasına yol açar. Metotreksat gibi ilaçlarla birlikte uygulanan ışın tedavisi düşük dozlarda bile akciğerde bağdoku artışına neden olur ve zatürree tehlikesini artırır. Siklofosfamit, vinkristin ve hidroksiüre gibi ilaçlar ışın tedavisinin istenmeyen yan etkilerini şiddetlendirir. Toplam dozu 400 mg/m2 gibi düşük bir düzeyde de olsa adriamisin daha önce kalbi de kapsayan ışın tedavisi görmüş hastalarda kalp bozukluklarına yol açabilir. Üçten çok ilaç verilen hastalara eşzamanlı olarak ya da ilaç tedavisinin ardından ışın tedavisi de uygulanırsa, enfeksiyon sıklığı Önemli ölçüde artar: Darlıklara yol açan yemek borusu iltihabı, ışınım zatürreesi, deri enfeksiyonları yaygındır. Böyle ağır ilaç tedavilerinde Ölüm oranı yüzde 20 ye yaklaşır.

KORUNMA

Günümüzde kesin tedavisi olmayan, yalnız yakınmaları hafifletici geçici çözümler bulunabilen akciğer kanserinden korunmak birincil önem taşır. Öncelikle gençlere sigaranın zararları anlatılmalıdır. Hava kirliliği son yıllarda kamuoyunun dikkatini çekmekte ve çeşitli girişimlerle Önlenmeye çalışılmaktadır. Hava kirliliğine yol açan başlıca etkenler fabrika dumanı, egzoz gazı ve ısıtma sistemlerinin gazlarıdır.

HAYAT KURTARAN 7 BESİN




Kalbi koruyor* BADEM: Her gün, bir çay fincanın yarısını dolduracak miktarda, yani 30 gram badem yemeyi ihmal etmeyin. Omega-3 asitli yağları açısından oldukça zengin bir besin olan badem, kandaki kötü kolesterol (LDL) oranını yüzde 4.4 oranında düşürüyor. Badem böylece damar tıkanıklıklarını önleyerek, dolaşım sisteminin düzenli olarak çalışmasını sağlıyor; kalbi koruyor.
Diyabeti önlüyor* KAHVE: Günde iki fincan kahve, özellikle orta yaşlardan sonra görülen Parkinson ve Tip-2 diyabete karşı vücudu koruyor. Kahvede bulunan kafein maddesi, diyabete yakalanma riskini yüzde 35 azaltıyor. Ayrıca ağrı kesici özelliği de bulunuyor. Ancak kahveyi mutlaka kalsiyum deposu olan sütle için. Böylece kafeinin kemikleri zayıflatmasını engellemiş olursunuz.
Sinirleri rahatlatıyor
* TARÇIN: Her yemekten sonra içinde bir miktar tarçın bulunan bir tatlı yemeyi unutmayın. Tatlı yemek istemiyorsanız, küçük bir çay kaşığı dolusu tarçını doğrudan suya ekleyerek içebilirsiniz. Tarçın kan şekerini düzenliyor, ayrıca sinir sistemini rahatlatıyor. Öte yandan köri baharatının içinde bulunan Tumerik adlı maddenin eklem iltihabını ve romatizmayı önlediğini unutmayın. 

Patatesi haşlayın* PATATES: Antioksidanlar yönünden çok zengin. Amerikan Tarım Dairesi'ne göre en yararlı 100 besinler arasında 17'nci sırada yer alıyor. Akciğer kanseri, diyabet ve kalp krizine karşı koruyor. Ancak patatesi kızartmak yerine, yağsız bir şekilde haşladıktan veya fırında pişirdekten sonra yemeyi tercih edin.
Kaslar için faydalı
* SEBZE ÇORBASI: Doyurucu ancak kalorisiz bir yiyecek olduğu için özellikle kilo vermek isteyenlerin bir numaralı tercihi. Ayrıca, özellike sebze çorbası sodyum bakımından zengin. Bir kase sebze çorbasında 500 miligram sodyum bulunuyor. Sodyum, sinir sistemi ve kasların düzenli olarak çalışmasını sağlıyor. Ayrıca vücuttaki sıvı miktarının dengesini düzenliyor. Ancak günde 1500 miligramdan fazla sodyum tansiyon ve kalp rahatsızlıkları konusunda tam bir ters etki yaratıyor. 

Kansere karşı birebir
* ZEYTİNYAĞI: Zeytinyağı kanser riskini azaltıyor. Günde 25 ml. zeytinyağı alanların idrarlarında, hücrelere zarar veren '8oxodG'adlı maddenin seviyesinin azaldığını ortaya çıkardı. Zeytinyağı kanserin yanısıra iyi kolesterol (HDL) oranın artmasını sağlayarak kalbi koruyor. 1 çorba kaşığı zeytin yağında 120 kalori bulunuyor. Bu nedenle günde 6 çorba kaşığını geçmeyin. 

Kanseri engelliyor* ÇAY: Siyah veya yeşil olsun, çayın her türü kanser riskinin azaltılmasında etkili bir rol oynuyor. Çay, kadınlarda rahim kanserine yakalanma riskini yüzde 50 azaltıyor. Göğüs kanseri içinse bu oran yüzde 60'a kadar çıkıyor. Çay ayrıca Alzheimer ve kalp krizine karşı vücudu koruyor.


 


Kalp hastalığı önde ölüm nedeni Amerika Birleşik. Içinde de ölüm başlıca nedenlerinden biri Kanada ve dünya ve daha fazla kişi boyunca fazla kişi öldü.
kalp hastalığı riskini azaltmak için diyet tavsiye daha az kırmızı et gelen doymuş yağ, daha fazla taze meyve ve sebze, daha fazla balık, daha az şeker, daha fazla lif ve pek çok kişi, daha az toplam kalori oranı ile dengeli bir diyet yemek içerir. Sonra siz ve kardiyovasküler sistemin geri kalanı da sağlıklı daha bu gıdaların ekleyerek Kalbini yapabilirsiniz

Somon

Balık mükemmel bir kaynak olan omega-3 yağ asitlerinin pıhtısı kan risk korumak kalbini inflamasyon ve hem azalıyor.Bu yağlar da kolesterol düzeylerini sağlıklı tutmak için çalışıyoruz. Yemek somon veya ton balığı gibi diğer yağlı okyanus balığı, sardalye ya da haftada en az iki kez ringa balığı. kalp-sağlıklı bir yemek için, yeşil sebze ve yüksek kalorili salata yerine limon suyu bir tutam sos ile bir salata ile ızgara somon biftek deneyin.

Zeytinyağı

Zeytinyağı kalp hastalığı riskini azaltır senin senin düşürerek LDL kolesterol düzeyleri. yemek pişirmek için seçin zeytinyağı veya bütün tahıl ekmeği için güzel bir dalış yapmak bir kasede zeytinyağı biraz dökme ve balsamik sirke biraz ekleyin ve kekik serpin tarafından.

Yulaf

Yulaf adlı içeren bir çözünür lif beta glukan kolesterol LDL yardımcı azaltmak total kolesterol ve. Çözünebilir lif de sağlıklı sistem yardımcı tutmak sindirim. kahvaltı için kahverengi şeker ve çilek ve ceviz bol sadece küçük bir miktar keyfini çıkarın yulaf ezmesi. Soğuk tahıl yulaf ile yapılan da az yağlı süt ya da soya sütü artı taze meyve dilimleri de çok yararlıdır.

Elma

Elma denilen bir fitokimyasal içeren quercetin gibi davranan bir antiinflamatuvar ve sıra pıhtıları önlemek kan olacak yardımcı olur. Elmalar vitamin ve lif, birçok lezzetli çeşitleri gelip içeren ve taşınabilir. Yemek için dilim sağlıklı olarak ceviz veya badem ile bir avuç atıştırma veya eklemek elma elma bir sağlıklı salata .

Badem

Badem ve diğer fındık sağlıklı yağlar, vitamin E ve kontrol altında kolesterol düzeyleri tutmaya yardımcı olacak diğer maddeler içerir. Badem protein ve lif iyi bir kaynağıdır. Badem, kendi mükemmelleştiren bir aperatif veya slivered badem serpin yeşil fasulye veyakuşkonmaz yemek sağlıklı tarafı nefis ile limon suyu bir.

Kırmızı şarap

Kırmızı şarap denilen içeren güçlü bir antioksidan resveratrol . Resveratrol kalp senin için iyi olan bulundunuz gösterilmektedir. emin ölçülü kırmızı şarap keyfini olun. Çalışmalar kırmızı şarap sadece 4-8 ons her gün ihtiyaç olduğunu göstermektedir.

Tüm Tahıllar

Tahıllar sağlıklı sağlamak vitamin kalp ve tutmamıza yardımcı olacak lifi. Yüzde 100 tam tahıllı ekmek iki dilim, yağsız hindi göğsü, dilimlenmiş domates ve avokado, artı marul ve hardal biraz çok üç ons ile nefis sağlıklı sandviç olun. Switch beyaz makarna gelen bütün tahıl makarna için de.

Yeşil yapraklı sebzeler

Yeşil yapraklı sebzeler de yaş olarak bellek daha iyi tutulması ile ilişkili olan aşağı homosistein düzeyleri tutmaya yardımcı olur folat, vitamin E. Yeşil yapraklı sebzeler içerir.sizin için taze ıspanak yaprakları veya diğer yeşillikler kullanmayı deneyin favori salata marul yerine.

Domates

Domates ve vitaminler ile olan dolu likopen , risk hastalığı kalp azaltmak olmuş gösterilmektedir. sandviç ve salata veya kepekli makarna üzerine domates sosu zevk için domates kalin dilimler halinde kesip ekleyin. Aslında, pişmiş domates sosu ve bu depo iki çiğ domates daha fazla likopen içerir satın konserve domates sosu.

Soya

Soya protein saldırıları kalp önlediği gösterilmiştir olmuş ve soya alımı azaltmak için doymuş yağ vermez mükemmel bir protein, vekil için kırmızı et. için tofu ekleyin favori yavru heyecan ya da sabah tahıl üzerine soya sütü dökün....


Düzenli egzersizin yararları :
  • Kalp ve akciğer fonksiyonlarını artırır. Alınan oksijen miktarını artırarak kalbin daha verimli çalışmasına olanak sağlar. 
  • " Hareketsiz yaşam ", kalp hastalığı oluşmasında bir risk faktörüdür. Kötü beslenme de buna eklenince bir başka risk faktörü olan "aşırı kilo" ortaya çıkar. Aşırı kilo almamak için öncelikle beslenmeye özen göstermeli ve düzenli yürüyüş programları uygulanmalıdır. 
  • Beslenmenin de düzenlenmesi ile birlikte Total kolesterol ve LDL(zararlı kolesterol) seviyelerinin azalmasına; HDL(yararlı kolesterol) seviyesinin artmasına neden olur.
  • Günlük yaşantının yarattığı gerilimi azaltarak risk faktörlerinden "Stres" i de önler.
  • İstirahat halindeki kan basıncını düşürür. Nabız sayısı azalır. Ancak kalbin kan atım hacmı arttığı için kalbin verimi artar.
  • Kalp hastalarının hastalıkları nedeniyle kısıtlanan efor kapasitesi düzelir, en azından daha geriye gitmesi önlenir. Egzersiz yapan hastaların hareketle yorulma ve nefes darlığı gibi sıkıntıları giderek azalır. Egzersis ile, bacak kaslarındaki damarlarda genişleme olması ve kasların oksijen kullanımının  artması, kişinin yaşam kalitesini artırmaktadır. Yürüyüş yapan hastalarda, kalp yetmezliğinde seviyesi artmış olan katekolamin benzeri maddelerin seviyeleri düşmektedir.  Kalp yetmezliği ile katekolamin benzeri maddelerin kan seviyesi arasında kısır döngü ilişkisi vardır. Kalp yetmezliği arttıkça katekolamin seviyesi artmakta, artmış katekolamin seviyesi kalbi kötü yönde etkilemektedir. Egzersiz bu kısır döngüyü bozarak kalbin rahatlamasını, dolayısıyla kalp yetmezliği bulgularının düzelmesini sağlar.
  • Kurallar nelerdir ?
    • Gerek sağlıklı kişiler, gerekse herhangibir hastalığı olanlar, egzersiz uygulamalarına başlama kararı almadan önce doktorlarına danışmalıdırlar.
  • Egzersizde yaş önemli değildir. Her yaşta yapılabilir. Ancak çocukluk yaşlarından beri düzenli egzersiz yapanlar kalp sağlığı açısından daha şanslı kişilerdir.
  • Egzersiz, hafif bir yemeği takiben 1 - 2 saat sonra yapılmalıdır. Açık havada egzersiz yapılıyorsa aşırı soğuk ve sıcak havalarda yapılmamalıdır(-100 ve + 300C derece).
  • Yarar sağlamak için önemli olan, düzenli yapılmasıdır. Sağlıklı kişilerde, kalp ve akciğer sağlığı için yürüyüş ile kalbin hızı "hedef nabız sayısı" na ulaşmalıdır. Öncelikle maksimal kalp hızı bulunur. Maksimal kalp hızı 220 sabit sayısından kişinin yaşı çıkartılarak hesaplanır. Hedef nabız sayısı, maksimal kalp hızının % 50-75 i kadar olmalıdır. Nabız saymak için boynun her iki tarafındaki atardamarlardan (Şah damarı , Karotid arter) birine işaret ve orta parmaklarınızla hafifçe bastırmanız, 10 saniye sayarak bu rakamı 6 ile çarpmanız gerekir. Egzersizi yürüme bandında yapıyorsanız, bu aygıtlarla beraber satılan parmak ucuna veya bileğe takılan saat şeklindeki nabız ölçerler nabız sayısının sürekli olarak izlenmesini sağlar. Kalp hastalarında hedef nabız sayısı stres testi ile hesaplanmalıdır.
  • Hedef nabız sayısına ulaşmak için egzersiz programının başlangıcında kişiler kendini fazla yormamalıdır. Sabırlı ve zaman içinde ilerleme en sağlıklı olanıdır. 6 ay sonunda bu hedefe ulaşmak uygun bir gelişmedir.
  • Her seans, 5 dakika basit ısınma hareketleri ile başlamalı, egzersiz sonunda 5 dakika süren gevşeme hareketleri ile seans bitirilmelidir.
  • Kalp hastaları, düz yolda, imkanı olanlar yürüme bandında hızı ve süreyi izleyerek, gücünün elverdiği ölçüde, bir rahatsızlık hissettiğinde yürümeyi kesmek ve kesinlikle kendisiyle yarışmamak koşuluyla yürümelidir.
  • Haftada en az 5 gün ve günde 35 - 60 dakika süreyle egzersiz yapılmalıdır...
  • Koroner arter hastalığı nedir? 

    Kalbin etrafını taç gibi saran damarlara ´koroner arter´ denir. Bu damarların içinde yaşla birlikte yağ ve kolestrol birikir, sertlik oluşur. Bu durum damar içerisinde ya daralma ya da tıkanıklığa neden olur. Nadir olarak da damar spazmına bağlı olarak koroner arterler daralabilir veya tıkanabilir. Bu duruma ´koroner arter´ hastalığı diyoruz.

    Neden oluşur koroner arter hastalığı? 
    Damar içerisinde kolesterol ve diğer oluşumların yapmış olduğu birikmeler sonucu ´damar sertliği´ oluşur. Damar sertliğinde risk faktörleri değiştirilebilen ve değiştirilemeyenler diye ikiye ayrılır. Değiştirilemeyenlerden biri cinsiyettir. Hastalık erkeklerde kadınlara oranla daha fazla. Ancak sosyal hayatın değişmesi, kadınların iş yaşamına girmeleri ve aynı etkenlere maruz kalmaları nedeniyle erkekler gibi onlar da etkileniyor. Bu nedenle fark neredeyse kapandı. Menopozla beraber risk eşitleniyor.

    Sosyal hayatın ağırlaşması, stres kadınlarda da riski artırdı. İkinci risk faktörü yaştır. Erkekler için 45 ve üzeri, kadınlar için ise 55 yaş üstünde yakalanma olasılığı artıyor. 20 yaşında da koroner kalp hastalığı ve enfarktüs olabilir. Hastalık 45 yaşın üzerinde daha fazla. Değiştirilemeyen risk faktörlerinden üçüncüsü kalıtım. Eğer ailede, birinci derecede akrabalarda koroner kalp hastalığı varsa risk artar.
    Değiştirilebilir risk faktörlerinden ilki ise kolesteroldür.

    Yüksek kolesterolü olanlarda risk daha fazla. Risk aileden veya beslenme bozukluğundan kaynaklanır. Diyabetik olmak da riski artırır. Sigara içmek diğer bir risk faktörü.

    Hipertansiyon, sedanter yaşam da koroner kalp hastalığına yakalanmayı kolaylaştırıyor. Özellikle masa başında oturanlarda, doktorlar ve pilotlarda, sorumluluğu fazla olan mesleklerde çalışanlarda da risk artıyor.
    Kilolu insanlarda ve beden kütle endeksi 25´in üstünde olanlarda hastalığa yakalanma olasılığı var.

    Bir diğer önemli faktör de bel çevresi. Kadınlarda 88, erkeklerde 102´iydi değerler, ancak şimdi erkeklerde 98, kadınlarda 80´e çekildi. Eskiden 160 LDL normaldi şimdi bu 130´a çekildi. 289 kolesterol ise şimdilerde 180 oldu. Hatta Amerikada 160´ın altına indi. Genel olarak kolesterolün 200´ün altında olması makbul. LDL ise 45´in üstünde olmalı.

    Hastalığın belirtileri nelerdir? 

    İman tahtası dediğimiz göğüs kemiği üzerinde yaygın baskı tarzında bazen yanma, çeneye, boyna, sırta ve sol kola, zaman zaman her iki kola eforla gelir. Eğer kararlı bir koroner hastalığı ise genellikle ağrı hastayı durdurur ve dinlenmekle kısa sürede geçer. Eğer kararsız bir koroner hastalığı ise istirahat halinde 20 dakikanın üzerinde sürebilir ve dil altı tabletleriyle iyileşmez.

    Göğüste ağrı hastalığın habercisi midir? 
    Göğüs ağrısı gerçekten bir kalp hastalığının habercisi olabilir. Ama her zaman ağrı olmayabilir ve önemli göğüs ağrısıyla mutlaka ayırt edilmesi gerekir.

    Kalp krizi neden oluşur? 

    Koroner damarların ani olarak bir plağın yırtılması ya da damar içerisinde pıhtılaşması sonucu tam tıkanmasıyla oluşur.

    Kalp krizi sırasında oluşan ağrıyı tanımamız için tarif edebilir misiniz? 

    Hasta, çok şiddetli bir yük koymuşçasına ağırlık hisseder ve ölüm korkusu içerisindedir. Terleme görülür. Ağrı, çene, boyun ve kola yayılabilir. Uzun sürelidir, ilaçlarla geçmez.

    Kişi kalp krizi geçireceğini önceden anlayabilir mi? Ön belirtileri var mı?
    Ön belirtiler vardır. Hasta genellikle bunları gözden kaçırır. Enfarktüsten bir hafta önce halsizlik ve yorgunluk görülür. Göğüs ağrısı şikâyeti oluşabilir ve gözden kaçabilir.

    Kalp krizi sırasında hasta ve çevresindekiler neler yapmalı? 

    Telaş etmeden hasta hareketsiz bırakılmalı ve varsa dil altı ilaç verilmeli. Eğer kalp hastalığından eminseniz küçük dozlu aspirin çiğnetilebilir. Hasta süratle en yakın merkeze götürülmeli.

    Kalp krizi sırasında öksürmek iyi mi? 

    Öksürük, ritim bozukluğu varsa onu düzeltir. Aort içindeki basıncı yükselttiğiniz için tıkalı damara daha fazla oksijen gitmesini sağlıyorsunuz. Bazı durumlarda hayat kurtarıcı olabilir öksürük.

    Kalp krizinde hemen hastaneye gidilmeli mi, ambulans mı beklenmeli? 

    Şehirlerin belirli merkezlerine hastayı en yakın merkeze ulaştırmak için koroner ambulansların bulunması gerekir. Hasta merkeze en kısa sürede, en iyi şartlarla ve emniyetli bir şekilde ulaştırmalıdır.

    Hastaneye götürülen kişiye hangi işlemler yapılır? 

    Koroner ambulanslarda her türlü gereksinimleri karşılayabilecek müdahale yapma imkânı vardır. Enfarktüste saniyeler önemlidir. Enfartüste sırayla üç saniye, üç dakika ve üç saat çok önemli. Çünkü hastayı canlandırdığınız zaman yaşama oranı artıyor.

    Koroner yoğun bakım ünitelerinin geliştirilmesiyle ölüm oranı azaltıldı. Birtakım merkezlere koroner ambulanslar konmalı ve bunlar üç dakika içinde hastanın evine ulaşmalı. Bu ambulanslarda elektro bile çekiliyor ve merkeze gönderilerek ne yapılması gerektiği söyleniyor. Koroner ambulanslar Türkiye´de tek tük var. Sayıları artırılmalı. 



    KALP KRİZİ RİSKİNİZ SAÇINIZDAN  NASIL ANLAŞILIR



    Kanada’daki Western Ontario Üniversitesinden bilim adamlarının, bazı erkeklerin saçlarındaki stres hormonu kortizol seviyesini ölçerek yaptığı araştırma, kronik stresin kalp krizinin önemli bir tetikleyicisi olduğunu doğruladı.

    Bilim adamları, bugüne dek kortizol seviyesinin idrar, kan ve tükürükten ölçüldüğünü belirterek, bu ölçümlerin, uzun vadedeki değil son saatlerdeki ya da günlerdeki stres düzeyini yansıttığını vurguladı.
    Araştırmacılar, kalp krizi geçiren ve hastaneye kaldırılan 56 kişinin saç örneklerini, kalp krizi geçirmeyen 56 hasta ile karşılaştırdı. Kalp krizi geçirenlerde kortizol seviyesinin daha yüksek olduğu görüldü.

    Kalp krizinin, yüksek tansiyon, kolesterol seviyesinin yüksek olması, sigara kullanımı, kalp yetmezliği gibi nedenlerden kaynaklanabileceğini belirten bilim adamları, ancak bu risklerin araştırmaya katılan her iki grupta da bulunduğunu, dolayısıyla kortizol seviyesinin kalp krizi riskinin en iyi habercisi olduğunun kanıtlandığını vurguladı.

    "Stress" dergisinde yayımlanan makalede, bilim adamları bir sonraki adımda, aralarında kadınların da bulunduğu daha fazla grubun katılımıyla araştırmayı genişletmeyi planlıyor. Araştırmacılar, bu sonuçların doktorlara kronik stresin daha iyi anlaşılması ve kalp krizi geçirme riski olan hastaların daha iyi tedavi edilmesi imkanı sağlayabileceği görüşünde birleşiyor.

    Kalp Krizinde İlk Yardım

    Kalbi besleyen koroner arterlerin çeşitli nedenlerle kalbi besleyememesi sonucu ortaya çıkan tabloya kalp krizi denilmektedir. Angina pektoris veya akut myokard enfarktüsü şeklinde ortaya çıkabilir. Arterin daralması nedeniyle, fiziksel aktivite, ruhsal stres veya aşırı soğuk sonucunda kalbin artan oksijen ihtiyacı karşılanamayacağı için kalp kasında gerekli kasılma olamayacaktır, dolayısıyla da kriz meydana gelecektir. Buluğ çağından 90 yaşına kadar kalp krizi geçirilebilirse de yaş ilerledikçe kalp krizine yatkınlık artar..
    Enfarkt(üs), kan desteğinin kesilmesine bağlı doku ölümüdür.
    Kalp krizi; kandaki kolesterol düzeyinin yükselmesi, sigara, alkol, stres, yüksek tansiyon, şişmanlık, hareketsizlik gibi kontrol edilebilir nedenlerle; yaş, cinsiyet, kalıtım, diabet vs gibi kontrol edilemeyen nedenler sonucu ortaya çıkabilir.
    ANGİNA PEKTORİS: Kalp, bir süre gereksiniminden az oksijenle beslenmek, zorunda kalırsa, kişinin soluğunu kesecek kadar şiddetli göğüs ağrısı olur, bu ağrıya angina pektoris denir. Ağrı genellikle sternum (göğüs kemiği) arkasında hissedilir; kola (özelikle sol kola), çeneye, epigastriuma (karnın üst orta bölgesine) yayılır.
    AKUT MYOKARD ENFARKTÜSÜ: Koroner arterin, arterioskleroza(damar sertliğine) bağlı olarak daralması veya kan pıhtısı ile tıkanması sonucunda bu arterle beslenen kalp kasına giden oksijen yetersiz kalacağından, myokard kası görevini yerine getiremez; yeterince kanın vücuda pompalanamadığı bu tabloya, akut myokard enfarktüsü (AMI) denir.

    İlkyardım:
    Angina pektoriste:
    * Hasta mutlaka hemen dinlen(diril) melidir; yürüyorsa durmalı, oturtulmalı veya
    yatırılmalıdır. Mümkünse hareket ettirilmemelidir. Hasta sakinleştirilmelidir.
    * Sıkı giysiler gevşetilir.
    * Dilaltı nitrogliserin (isordil, 5 mg ) verilir.
    * Gerekiyorsa (solunum ve kalp durmuşsa) CPR yapılır.
    * Hastaneye götürülür ( mümkün olduğunca az hareket ettirilerek ).

    Akut myokard enfarktüsünde:
    * Hastanın ağrısının ve korkusunun giderilmesi önemlidir
    * Hasta sırtüstü yatırılır ve hareket ettirilmez,
    * Hastanın solunum sıkıntısı varsa, baş yükseltilir
    * (Mümkünse oksijen verilir 2 lt/dk gidecek şekilde)
    * Mutlaka hastaneye götürülür.
    * Gerekiyorsa (solunum ve kalp durmuşsa) CPR yapılır.

    ** Kalp krizi sonucu görülen kalp durmalarında, hemen kalp masajı başlatılır ve sağlık kuruluşuna kadar sürdürülürse kişinin döndürülme şansı yükselecektir.
    **Endişeli hastanın sakinleştirilmesi ve hastanın hareketinin kısıtlanması kalbin yükünün azaltılması açısından önemlidir.

    DİKKAT: ACİL DURUMLARDA MÜMKÜN OLAN EN KISA SÜREDE 112 ACİL YARDIM HATTINI ARAYINIZ.


    ELEKTRİK ÇARPMASINDA İLK YARDIM..


    Elektrikle çarpılmak için akımın vücuttan geçerek + ve - kutuplar arasındaki devreyi tamamlaması gerekir. Pil, batarya, ve akümülatörler doğru akım üretirler. Doğru akım 20-30 volttan sonra çarpılma hissi vermekte ancak tahribat yapmamaktadır. Pil ve oto aküsü ile çarpılmak olası değildir. 30 volt üstü doğru akım (DC) kaynakları tehlikelidir.

    Evde kullanılan elektrik alternatif akım (AC) tipindedir. Alternatif akım, 15 volt üstünde çarpılma hissi verir, tahribat yapmaz. 20 volt üstü tehlikeli sayılabilir. Elektriğe temas eden noktalar arası mesafe kısa ise arada kalan doku şiddetle ısınır ve yanar. Yanık, elektrik akımının kuvvetine bağlı olarak artar.

    Alternatif akım, kalp üzerinden geçecek olursa, kalbin sinirsel ileti sistemini bozar, kalp durur.

    Allternatif akımla çarpılma çok kolaydır. Prizdeki aktif kutba değildiğinde, vücut devreyi tamamlamak için yere basan ayakları kullanır.

    Su, elektrik akımını iyi iletir. Kuruyken iletken olmayan tahta, plastik gibi maddeler ıslanınca iletken olurlar.

    Yıldırım, doğal elektrik kaynaklarıdır. Yıldırım havadaki durağan elektriğin bir ark ile boşalması demektir. Bu nedenle çocukların yağışlı ve fırtınalı havalarda uçurtma uçurmaları tehlikelidir. Çünkü ıslanan uçurtma ipi iletken hale gelir ve elektrik, ipi elle tutan kişi üzerine boşalabilir.

    Ülkemizde yerleşim alanları üstünden geçen ve zaman zaman evlerin çok yakınlarına kadar gelen yüksek gerilim hatları başka bir tehlike kaynağıdır. Bu gibi yerlerde televizyon antenlerin düzeltilmesi için dama çıkılması başlı başına ayrı bir tehlikedir. Çocukların uçurtmalarını almak için bir sopayla tellere dokunmaya kalkışmaları ölümle sonuçlanan kazalara yol açmaktadır. Bu hatlara 20 m. den daha yakına gelmek son derece tehlikelidir.

    Elektrik çarpmalarına karşı alınması gereken önlemler

    *Saç kurutucusunu ve elektrikli ısıtıcıyı banyo küvetinin ve lavabonun yakınlarına koymayın.

    *Islak ortamda elektrikli cihaz çalıştırmayın. Banyoda saç kurutucusu kullanmayın

    *Prizlere emniyet kapağı takın

    *Evde topraklı priz kullanın

    *Yuvasından çıkmış, telleri açıkta kalmış prizleri tamir ettirin

    *Sigortaları tel sararak yenilemeyin, orjinal malzeme kullanın

    *Elektrikli cihazları fişe takmadan önce kapalı olduklarına emin olun

    *Elektrikli ev aletlerini kullanım talimatlarına uygun kullanın

    *Sigortayı kapatmadan elektrikle ilgili hiçbir iş yapmayın

    *Evi uzunca bir süre terk edecekseniz sigortaları kapatın

    *Ekmek kızartma aletini kahvaltı masasına almayın. İçinde sıkışan dilimi çatal, bıçak gibi nesnelerle kurcalamayın

    *Sıcak ütüyü kablosunun üstüne koymayın

    *Elektrikle uğraşırken kalın lastik tabanlı ayakkabı giyin

    Elektrik çarpmalarında yapılması gerekenler

    *Elektriği kesmek için sigortaları kullanın

    *Lastik tabanlı ayakkabı giyin, kuru bir lastik eldiven takın

    *Elektrik akımını iletmeyecek kuru bir cismin üzerine çıkın

    *Elektrik çarpan kişinin yakınındaki kablo gibi iletkenleri, yalıtkan bir çubukla uzaklaştırın

    *Hastayı giysilerinden çekerek bölgeden uzaklaştırın

    *Elektrik çarpan kişiye kalın lastik tabanlı ayakkabınız yoksa dokunmayın

    *Sigortaları kapatmadan yaralıya temas etmeyin

    *Çıplak elle çarpılmış kişiye dokunmayın

    *Çocukları olay yerinden uzak tutun

    *Dokunmak için iletken cisimler kullanmayın



    İÇ KANAMALARDA İLK YARDIM
    İç kanamada ilkyardımcı kanamanın varlığını dışarıdan göremez. Büyük kemik kırıkları, kafaya gelen darbeler, tüm vücudu etkileyen kazalarda, dıştan izlenebilen kanama olsun ya da olmasın, iç kanamadan şüphe edilmelidir.

    - Huzursuz kazazede, görme

    - işitme sorunlari, uyuklama hali

    - Soguk, soluk, nemli cilt

    - Karinda sertlik ve bastirmakla agri

    - Vücutta yaygin siyrik, morluk, şişlikler

    - Halsizlik

    - Susuzluk hissi

    - Sayisi artmiş ancak zayif solunum ve nabiz varsa iç kanama düşünülmelidir.

    Iç Kanama Düşünülen Kazazede Için Yapilacaklar:

    1. Şok ile mücadele et (ayaklari yüksek olarak yatir, isit)

    2. Hizli naklet

    Ankara Tabip Odası İlkyardım Eğitimi Komisyonu İlkyardım Eğitimi Kursu Ders Notlarından Alınmışır.







    EPILEPSİ-SARA İLK YARDIM


    Doğuştan ya da sonradan ortaya çıkabilen, bir grup beyin hücresinin düzensiz emirler üreterek beyinin çalışmasını geçici olarak bozması ile oluşan bir durumdur.

    Bilinç kaybı, idrar kaçırma, çenenin kilitlenmesi, adalelerde kasılmalar görülür. Nöbet sırasında solunumda bozularak ağızdan köpüklü tükürük akar.

    Kendiliğinden düzelene kadar kişinin dilini ısırması ve başını bir yere çarpması engellenir. Bu amaçla dişler arasına rulo yapılmış bir kumaş parçası ya da mendil konur. Baş iki el ile kontrol altına alınır, altına yumuşak destekler konur. Nöbetin sonlandığı görülünce hasta nakledilir.



    BİLİNÇ KAYBI -İLK YARDIM


    Beyine giden kan miktarının azalması sonucu, beş duyu organından gelen uyarılara geçici olarak cevap verememe haline bilinç kaybı, ya da bayılma denir. Bu durumdaki bir kişi, sözle ya da dokunarak kendisine ulaşmaya çalışan ilkyardımcıya cevap veremez, ancak, ağrı yaratan bir uyarana refleks karşılık verir.

    Basit bayılmalar genellikle uzun süren açlıklar, ağır yorgunluk, uykusuzluk, ani korku ya da acılar sonucu olarak ortaya çıkar.

    Bu durumdaki bir kazazedeye ağızdan yiyecek, içecek verilmez, giysileri rahatlatılır, ayakları yukarıya kaldırılır, kusma olabileceği için yan güvenli pozisyonda tutulur. Kendine gelmeye başlayan kazazede hemen ayağa kaldırılıp, yürümeye zorlanmamalıdır.

    Ankara Tabip Odası İlkyardım Eğitimi Komisyonu İlkyardım Eğitimi Kursu Ders Notlarından Alınmışır.



    HIÇKIRIK -İLK YARDIM


    Göğüs ve karın boşluğunu ayıran solunumda rol alan diafram adlı adelenin düzensiz kasılmasıyla ortaya çıkar peşpeşe ve uzun süre devam eden hıçkırık solunumu aksatır ve kişiyi rahatsız eder. Soluğunu bir süre tutturmak ya da su içirmek düzelmeyi sağlayabilir. Başarılı olmazsa bir torba yada poşet içindeki hava kısa süre solunarak hıçkırık sonlandırılabilir.

    Ankara Tabip Odası İlkyardım Eğitimi Komisyonu İlkyardım Eğitimi Kursu Ders Notlarından Alınmışır.